dokuz

518 60 11
                                    

Taehyung

Ben nerede yanlış yapıyordum?

Minhee'den ayrılmış ve artık sevgilisi olmayan bir insan olarak dönmüştüm bu eve. Ta ki Minhee ayrılığı kendine -daha doğrusu gururuna yediremeyip arkamdan evime gelmesi ve olay çıkarmasıyla gece sonlanmıştı. Jungkook'un artık biraz da olsa mutlu olacağını düşünmüştüm çünkü Minhee'nin onu huzursuz ettiğini o kadar net görebiliyordum ki bunu fark etmemek mümkün değildi.

Fakat o Minhee'nin kırdığı bir bibloya takılmış, ağlamış, biraz da kızarak odasına çıkmıştı.

Onu karşımda ikinci kez ağlarken görmüştüm. Doğruyu söylemek gerekirse onu sevmesem bile önümde ağlayışı berbat hissettiriyordu. Onu karşımda ağlarken görmek, içimde adını koyamadığım bir duyguyu gün yüzüne çıkarıyordu; buna belki de vicdan azabı demeliydim, emin değildim. Yalnızca akan gözyaşlarına şahit olmak suçlu hissetmeme sebebiyet veriyordu. Aslına bakılınca hissetmeliyim de. Bu, yere düşüp kırılan biblo her ne ise bir nevi benim yüzümden kırılmıştı ve Jungkook için oldukça değerli olduğu aşikârdı.

Sehpanın üzerine gelişigüzel bırakılmış kırıklarıyla bakıştığım biblo için akıtmıştı o gözyaşlarını. Benim sıradan bir süs olarak gördüğüm biblonun, onun için neden bu kadar değer arz ettiğini merak etmiştim fakat önümde ağlayışı bu merakımı bastırıyordu. Sessizlikle çalkalanan ortama sıkıntılı bir nefes bıraktım, bir yandan da yüzümü sıvazladığım sırada.

Biblonun kırılmış parçalarını elime dikkâtlice alıp birleşip birleşmeyeceğini kontrol etmeye çalışırken zaten küçük olan parçanın elimden kayıp daha da parçalanmasıyla ağzımın içinde sinirle küfür mırıldandım. Eğer birleşecek durumdaysa bile benim şu hareketimle bu mümkün olmayacaktı. Kırılmış parçalara daha da zarar vermek istemediğimden dolayı duvar dibindeki boş kolilerin içinden aldığım poşete doldurdum hepsini. Koliler bile hâlâ tam anlamıyla boşaltılmamıştı. Kimi boş bir şekilde öylece yer işgal ederken, kimi de içi dolu bir şekilde yerleştirilmeyi bekliyordu. Göz bebeklerim istemsizce Minhee bu eve gelmeden önceki zaman diliminde harika bir biçimde dekore edilmiş salonda gezindi. Şimdi ise salonun her bir yanı birbirine katılmış durumdaydı.

Telefonumun çaldığını işittiğimde poşeti az önce oturduğum koltuğun üstüne bırakıp aramayı hızla yanıtladım.

"Taehyung.." dedi, uzun süredir duymadığım ses bana yabancı gelirken. "Tanrım... O kadar uzun süredir konuşmuyoruz ki telefonu ilk çalışta açacağını hiç düşünmemiştim."

"Jaymie?" Diyiverdim şaşkınca. Açıkçası numarasının telefonumda kayıtlı olduğunu bile unutmuştum. Bir yere oturma ihtiyacı hissederek kırıklarla dolu poşeti koltuğun üstünden kaldırdım.

"Neler yapıyorsun? Hayatın nasıl gidiyor?" Dedi, sesinden gülümsediğini hissediyordum.

"Hiç..." Sorusunu yanıtlarken henüz hayatımın girdiği yolu ben bile bilmiyordum; kaldı ki Jaymie benden bir cevap bekliyordu. Daha hayatımda beni nelerin beklediğini bilmezken bir başkasına cevap üretebilmek zordu. Büyükbabama olan sevgim ve inancım beni bir yola sürüklemişti ve ben o yolun içinde debelenip duruyordum. Durumun kısaca özetleniş şekli tam olarak buydu. "Hiçbir şey," diye devam ettirdim başladığım cümleyi. "Sen neler yapıyorsun?"

O ise benim ona yönelttiğim soruyu görmezden geldiğini belli edercesine "Seni yalancı." Dedi, "İnternette boy boy evlilik fotoğrafların dönmeseydi eğer bu söylediğine sahiden inanacaktım. Ah.." güldü ve derin bir nefes aldı. "Üniversitenin son yılından beri görüşmedik ama sanırım sen hiç değişmemişsin Taehyung. Evlilik fotoğrafların bütün sosyal medyalarda dönerken, telefonda dile getirmekten neden kaçındığını anlayamadım, cidden takipleşmesek haberim bile olmayacaktı."

Forced Marriage : taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin