Karaköy'ün ara sokağının birinde, köhne bir binada işletilen bakımsız bir genelev; kaç çocuğun büyümesine şahitlik etmiş olabilir?
Orada çalışan,yiyip içen,rızası dışında yaşayan her insan kötü müdür mesela?
Akıllarından hep kötü düşünceler mi geçer yoksa onların da güzel, mutlu hayalleri var mıdır?
Bence vardır.
Her gün sokakta yanımızdan geçip giden insanlar, kadınıyla erkeğiyle, nasıl bir hayattan ara verip bize eşlik ediyordur? Hepsini bir araya toplayıp sorsak belki net bir cevaba ulaşırız.
Bu hikayede o hayatlardan birine bakacağız aslında, Alparslan'ın hikayesi...
Leyla'nın kızı Pınar'la beraber büyüttüğü, anası babası belli olmayan çocuk Alparslan...
Bir gün fotoğraf çekmek için dışarı çıkan o kıza bencillik edip ulaşacak mı yoksa elinin kirini, üstündeki leş kokusunu bulaştırmamak için hayatın önüne getirdiği her şeye tamam mı diyecek? Mesela Pınar'a...
Mutluluk onun da hakkı değil mi? Bir enayilik yapıp elini taşın altına koydu diye hiç mi kıvrılmasın dudakları?
Hadi diyelim vazgeçti mutluluktan, gülümsemekten, bir anlığına da olsa dertlerden sıyrılmaktan, peki ya o pisliğini bulaştırmamak için uğraştığı kız hali hazırda o pisliğin içindeyse ya da şöyle diyelim o pisliğin, çamurun, küçümsenmişliğin bizzat kendisiyse?
Öyleyse mutlu olsun değil mi?
Mutlu olsun tamam ama o mutluluk ne kadar sürebilir ki?
Ölüm kapıyı çalana dek tabii
Her hikaye mutlu bitmez, yazarın mutlu son diye kesip bıraktığı yerden sonra hikayenin karakterleri o sonda tıkılı mı kalıyorlar?
Hayır.
Bence biz bu hikayede en sona kadar gidelim, mutlu sonu da geçelim, taaa en sona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KER (Bir İstanbul Abisi)
Ficción GeneralBelki de aklımda oluşturduğum tüm senaryoların baş rolü olan adamı Alparslan'ı Zeyno'nun Arslanını anlatacağım. Kesin karar verdiğimde, bölüm atacağım. Benim için gerçekten mahrem alanım gibi bir kurgu olacak. Yakında...