1.Bölüm: Hayatımın En Saçma Gecesi

57 13 31
                                    

Yine babamın saçma bağırmasıyla uyanıyordum "Ver şu telefonu!" Yine annemle kavga ediyorlardı anlaşılan. Muhtemelen babam, aldattığı annemden telefonunu almaya çalışıyordu. Sanki binlerce kez suçüstü yakalanmamış gibi.

"Ne oluyor yine?" Sesimi duyduklarında annem telefonu bırakmıştı. İkisine de soran gözlerle bakıyordum. Babam telefonu alıp dışarı çıktı. O arada tezgahın üstünden bıçak aldığını gördüm. Zaten çıkarken dayımı bıçaklayacağını söylemişti.

Böyle şeyler normalleşir miydi? Bizim için normalleşmeye neden ve tam olarak neden başlamıştı?

Polisi aradık yinede ve bizi ifade almaya götürdüler. Hiçbir işe yaramayan ve tekrarlanan prosedürlerden başka bir şey değildi tüm bunlar. Babam da evin üst katından çıkmıştı. Hava aydınlanmaya başlamıştı ama biz hala karakoldaydık. Hayatımın en kötü gecelerinden birine bir yenisini ekliyorduk ailecek. Uykusuz kalmıştım ve yaklaşık 2 saat sonra okula gitmek için hazırlanacaktım. Fakat canım okula gitmeyi hiç istemiyordu. Annem de bunu anlamış olacak ki gitmek istemiyorsam gitmeyebileceğimi söyledi ben de kabul ettim.

Eve gittiğimde çok kötü hissediyordum bu yüzden de anneme biraz kafamı dinlemek istediğimi söyleyip dışarı çıktım. Yarım saat sonra eve geldiğimde de kahvaltı hazırdı oturdum ve kahvaltımı yapmaya koyuldum o sırada annem anlamış olacak ki ne olduğunu sordu hiçbir şey olmadığını söyleyip geçiştirdim. O sırada kuzenimden mesaj geldi:

Güneş:
Kuzen ne yapıyorsun? İşin yoksa bugün sahile dolaşmaya gidelim.

Hemen cevapladım.

Hayır işim yok ve iyi olur kafamı dağıtmak istiyordum bende zaten kaçta buluşalım?

Cevabı da hemen gelmişti.

Güneş:
1 saat sonra parkta yürüyerek gideriz olur mu?

Olur.Anneme Güneş'le buluşup sahile gideceğimizi söyledim. Onay aldıktan sonra odama gidip kıyafet seçmeye koyuldum. Dolabımın kapağını açıp sade siyah bir tişörtü geçirdim üzerime. Altıma pantolon olarak siyah dar bir pantolon seçtim. Tişörtümün üstüne de siyah bir kot ceket geçirdim ve kombinimle uyumlu boğazı ayakkabıyı giydim. Annemin yanağına ufak bir öpücük kondurup parka doğru yola çıktım.

O sırada telefonum cebimde titremeye başladı arayan Güneş'ti. Telefonu açıp kulağıma götürdüm. Her zamanki neşeli sesiyle sorusunu sordu. "Nerede kaldın? Parkta bekliyorum ben seni!" Kendimi gülmeye zorlayarak cevap verdim "1 saat sonra dedik Allah'tan! Geliyorum tamam! Gördüm hatta seni kapat." deyip kapattım.

Güneş'in yanına varınca her zamanki selamlaşmamızı verip nasıl olduğunu sordum. O, beni cevaplarken bende onun kombinine göz attım. Gayet açık renkler tercih etmişti benim aksime. Kısacası her zamanki gibi çok zıttık isimlerimiz gibi. Beni süzmeyi bitirince. "Gece Bey cenazeye mi?" sorusuna gözlerimi devirip gülümsedim ve cevapladım "Hayır kuzen cenazeye değil. Nasıl hissediyorsam öyle giyindim." dedim.

Gece Bey.

Gece.

Bundan ibarettim. Görünmez, karanlık, içi bilinmez, merak edilmez ve karanlık. Bundan fazlası değildim kimse için.

Annem dışında.

Artık adımdan daha çok duyduğum sözde lakabım "Gece"yi bir tek annem kullanmazdı. O, adımı söylemeyi tercih ederdi. Dünyanın geri kalanı içinse Gece'ydim.

Güneş de bir şeyim olduğunu anlamış olacak ki omzuma vurup yürümeye başladı. Ben de peşine takıldım ve her zamanki buluşma rutunimizi yapıp gördüğümüz ilk markete girdiğimiz gibi içecek bölümüne ilerleyip soğuk bir kahve aldım kendime. Güneşi'n "bu kadar kahve içmek bünyene zararlı." uyarısına kulak bile asmadım. O da kendine bir adet kola aldı. Tam kasaya ilerlerken dikkatimi çok sevdiğim çikolata çekince iki tane de ondan aldım ve kasaya ilerledim aldıklarımın ücretini ödeyip Güneş'in de aldıklarının ücretini ödemesini bekledim ve ödeme yaptıktan sonra yanıma gelen Güneş'e göz kırpıp dışarı çıktım. O da beni takip edip dışarı çıkınca sahile doğru yola koyulduk.

Sahile vardığımızda denizin kıyısına oturup muhabbet etmeye başladık. Konu neden moralimin bozuk olduğuna gelince Güneş'e anlatmam gerektiğini düşünüp ona olanları anlattım. Bilmedikleri bir şey değildi. Bir mahalle bilirdi seslerden evde neler döndüğünü.

Güneş bana sarılınca gözümden ufak bir damla düştüğü an yüzümü sakladım etraftaki insanların ağladığımı görmesini istemiyordum. Ağlamam bitince ikimizde acıktığımıza karar kılıp favori dürümcümüze doğru yola koyulduk restorana vardığımızda her zamanki masamıza çıkıp siparişimizi verdi. Siparişlerimiz gelene kadar biraz daha muhabbet ettik.

Siparişlerimiz gelince ikimizde dürümlerimizi yemeye koyulduk. Yemek yememiz bitince kasaya gidip yediklerimizin ücretini ödedim. Dışarı çıktığımızda hava kararmaya başlamıştı. Ben de Güneş'e bize geçip oyun oynamayı teklif ettim. Yaklaşık 1 saat sonra bize vardığımızda babam hala eve gelmemişti. Ben de odama geçip konsolu çalıştırdım Pes oynayacaktık. Babam evde yokken Güneş'i eve davet edebiliyordum. O da bir süre ortalarda olmazdı. En azından polis bırakana kadar.

"Gol be gol!" Güneş'in attığı 3. golle beraber maçın bitiş düdüğü çaldı. 3-2 yenilmiştim "Yine yenilen bir Gece dramı!" Güneş'in yaptığı espriye gözlerimi devirdim ve masanın üstünde duran telefonumu elime aldım saat 01:30 olmuştu. Ben de Güneş'e burada kalması gerektiğini söyledim.

Uyanırken Güneş'in "Senin alarmını sikeyim!" demesiyle histerik bir kahkaha attım ve "Erken uyandık fena mı oldu?" diye saçma bir espri yaptım. Güneş yaptığım espriye gözlerini devirirken ben de kalkıp ellerimi ve yüzümü yıkadım ardından hızlıca mutfağa inip bir şeyler hazırlamaya koyuldum. İşim bittikten sonra da yediklerimizi toplayıp dışarı çıktık.

Basketbol sahasına gidiyorduk, moralimiz bozuk olduğunda sürekli bunu yapardık bu yüzden alışmıştık. Pes'te beni yenebilirdi ama baskette affı yoktu. Kimsenin yoktu. "Saha dolu hadi gel sahile gidelim Gece." diyen Güneş'e aldırmadan sahaya girdim. Çocuklar bizimle yaşıtlardı bu yüzden kavga etmeyecektim. Hiç kavga yanlısı biri olmadım bu yaşıma kadar. Belki de evde fazlaca kavga kotamı doldurduğumdandır. Onlara güzel bir şekilde sahayı paylaşmayı teklif ettim ama reddettiler. Ben de anladığımı söyleyip Güneş'in dediğini yapmaya karar verdim.

Sahile yaklaştığımızda telefonum çalmaya başladı. Arayan annemdi. Telefonu açıp "Noldu anne?" diye sordum. Annem titreyen bir sesle "Oğlum eve gel çabuk! Yetiş! Yalvarırım yetiş! Öldürecek bu sefer!" dediğinde ağlayarak çoktan telefonu kapatıp koşmaya başlamıştım.

Görünmez çocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin