Çoğu zaman yaptığımız ve seçtiğimiz şeylerden sorumlu olurduk bazen de bize bir seçim hakkı sunulmazdı. Bu kaderimizi ve kaderi değiştiremezdik.Cadı olmayı ben seçmemiştim ama buraya gelmeyi ben seçmiştim. Sonuçlarının nasıl olacağını bilmiyordum bildiğim tek şey vardı. Hayatım iki dönemden oluşuyordu artık. Biri normal olduğumu sandığım zamanlar. İnsanların içinde bile yalnız olduğum kendimde bile kayıp olduğum...
Şimdi de ikinci döneme başlamıştım. Tamamen belirsizliğe.Odaya girdiğim an ilk gördüğüm iki kızın meraklı bakışlarıydı.Birinin ten rengi koyu buğday rengindeydi saçları kahverengiydi, dalgalı ve gürdü.Siyah bir tayt ve basit gri bir tişört giymişti.Siyah büyük gözleri benim ona yaptığım gibi beni baştan ayağa süzdü. Göz göze geldiğimizde genişçe gülümseyerek yanıma geldi ve elini uzattı.
"Selam ben Nisha"
Uzattığı elini tutarken "Hera" diyerek kendimi kısaca tanıttım.
Diğeri de yanıma yaklaştı. Buğday ten rengine sahipti ve gözleri küçük ve hafif çekikti. Minyon tipliydi ve tatlı bir görüntüsü vardı. Saçlarını iki yana balıksırtı şeklinde örmüştü. Elini bana doğru uzattığında elinin içinde ve bileğinde küçük benler olduğunu fark ettim. Kesinlikle tatlı bir kızdı. İlk izlenimim bu yöndeydi yani.
"Ben Wendy."
Adımı tekrar söylemenin tuhaf olacağını düşünüp sadece gülümseyerek elini sıktım.Kızlarla tanışma faslı bittiğinde odayı incelemeye başladım.
Oda genişti ve herkesin kendine ait bir köşesi vardı. O köşede yatak,komodin,çalışma ve küçük bir makyaj masası tabi bir de gardırop vardı.
Neredeyse duvarın dörtte üçünü kaplayan geniş pencerenin önüne koltuklar ve puflar yerleştirilmiştir ortada mini bir sehpa vardı ve sehpanın üzerinde bir saksı, kitaplar ve tütsü olduğunu düşündüğüm bir obje vardı."Sen oradan mı geldin? Dünyadan yani" diye sordu Eva pencerenin önündeki puflardan birine otururken.
"Evet. Siz buradan mısınız?"
"Wendy de oradan geldi.Ben ve Nisha buradanız.Gelsene otur."
"Eminim yorulmuştur Eva. Dinlenmek ister misin?" bunu soran Wendy'di. Beni burada en iyi anlayanın o olduğunu düşünüyordum. Ve evet yorgundum ama konuşmak da istiyordum belki kafamdaki sorulardan bir kaçına cevap bulabilirdim.
"Çok yorgun değilim."
Tebessüm ederek başını salladı. "Aklındaki sorulara cevap bulmak istiyorsun demi. Gel hadi."
Bende yerdeki puflardan birine oturdum. Birileriyle tanışmak konusunda iyi değildim aslında ama onların gözünde soğuk biri gözükmek istemiyordum.
"Ben buraya iki ay önce geldim.Öncesinde İngiltere de oturuyordum. Üniversite öğrencisiydim.Sen ne yapıyordun hayatın bir anda değişmeden önce."
"Ben teyzemle yaşıyordum. New York'ta. Üniversite okuyordum. 20 yaşındayım neler olduğunu da doğum günümde fark ettim."
"Zor olmalı birden Dünya'dan Cosmos'a gelmek.Ben doğma büyüme Salem'deyim. Açıkçası Dünya'yı merak ediyorum." dedi Eva.
"Merak edecek ne var ki.Orada bizim atalarımızı öldüren insan soyu var sonuçta." Nisha bu cümleyi nefretini hiç saklamadığı bir sesle söyledi. Düşününce Cadıların insanlardan nefret etmesi gayet normaldi.
"İnsanları merak ediyorum demedim zaten Nisha onları ben de sevmiyorum. Ben dünyayı merak ediyorum."
"Görmeden rahatlıkla söyleyebilirim ki Cosmos kesinlikle daha güzeldir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
COSMOS
Fantasy"Seçim senin genç cadı. Ya burada kalıp hayatını bir korkak gibi geçirip korkak gibi ölürsün" durdu dilini dudaklarında gezdirip cümlesine devam etti. "Ya da ırkına yakışır bir şekilde ne olduğunu kabul eder gücünün farkına varırsın ve canını yakmak...