Gitme...
Öldürme kalemimi ki; kalem ölüm rengi ile yağmalamsın,
Aşk şiirlerimi...Kumalık bir çeşit ölüm elbisesidir. Bu elbiseyi giyinmeyi kabul edenler ve yahut zorla giyinen kadın bir nevi ruhsal intahara sürüklenir. Raperin Altun da bu ölüm elbisesinden nasibini almış bir kadındı. Bu iklim de kumalar pek sevilmez bir hayli hor görülürdü. Peki Raperin hor görülecek miydi? Daha doğrusu; Raperin hor görülmeyi kabul edecek bir kadın mıydı? Kötü yaşantılar, acı dolu zılgıtlar ve ölüm ağıtları artık bu konağın vazgeçilmezi idi. Kim bilir belki bu hikayede bir mutlu son bile yoktu. Hoş Raperin Karabaş, Welat Karabaş ve Lawiy Karabaş'ın bir sonu yoktu.
Bu konağın hem yeni hem de kuma gelini olan Raperin, kalesinden çıkmış gibi odasından çıkmıştı. Etrafı kuşatılmış olan bu kadın, kuşatılmaya da hazırdı.
Yan yana duran eyvanları minik adımlarla geçerek mutfağı aramaya koyuldu. Avluyu geçen kadın mis gibi börek kokusundan mutfağın yolunu bulmuştu.
Mutfağa doğru hızlı adımlar ile yürümüş, mutfak kapısının önünde durmuştu. Çekingenlik dört bir yanını esir aldı genç kadının. Derin bir nefes alıp üzerine çeki düzen verdikten sonra mutfağa girdi.
Mutfak sedirlerinin üzerinde karşılıklı oturan sohbet eden iki kadına takıldı gözleri. Bir kadın dün gece tüm asaletine hayran kaldığı Kürdistan hanım iken, bir diğer kadın ise kuma kadın Nazenin'di.
Kürdistan hanımın sürmeleri ve kara gözlerinin kararlığı insanı bir hayli ürkütse bile, Nazenin hanımın Zümrüt yeşili gözleri ve hayran bıraktıran gülüşü insanın içini ısıtıyordu.
Genç kadın bakışlarını karşı sedirde yan yana oturan üç kız kardeşe baktı.
Loyan'ı yıllar öncesine kadar tanıyordu. Loyan... gözlerinden göz yaşı eksik olmayan peri kızı. Hayat Loyan'dan bir çok şey almıştı; önce sevdiği adamı ve ailesine olan sevgisini aldı bu hayat Loyan'dan. Loyan bunların tüm sorumlusunun ağabeyi olduğunu ön görse de, her şey bu kızın saf olan aklı yüzündendi.
Hicran... sessiz sakin hatta bu konağın en aklı başında olan insanı bile olabilirdi. Temiz masum ve bir o kadar da güzel bir kızdı Hicran.
Birde Zelal vardı. Zelal Karabaş aşiretinin gözde güzeli, Welat Ağanın gözbebeği, bu konağın ise neşesiydi. Ne kadar samimi bir yapıya sahip olsa bile Raperin'e bir türlü ısınamadı.
Birde kendi halinde tek başına oturan Gülşah vardı. Daha 2 sene önce Mardin'in en mutlu kızıyken şimdi ise Mardin'in kara duvaklı kadınıydı.
Düğün gecesi sevdiği adam kollarında can vermişti Gülşah'ın. Genç kız ellerini her burnuna götürdüğünde o kan kokusunu duyuyordu. İçler acısı bir hayat hikayesi vardı, kara duvaklı Gülşah gelinin.
Gözleri ise sırtı kendisine dönük olan, ocakta kahve pişiren Lawiy'e takıldı, takılı kaldı. Bu kadına kendini mahçup hissediyordu Raperin. Nede olsa kendi için bir hayat mahvetmiş, susmak zorunda kalmıştı.
Lawiy 'bu dava benim değil Welat'ın davası' diyerek hiç bir şekilde zorluk çıkartmamıştı. Fakat bu kumayı kabul etmeyeceğini, bu kuma gitse bile hiç bir şekilde kalbinde yer etmiş bu adamı asla kabul etmeyecekti.
Welat Ağa Lawiy için 'beni cennetinden kovdu' demişti. Fakat cenneti cehenneme çeviren Welat Ağa idi. Lawiy sevdiği adamı cehennemden kovarak, o cehennemde tek başına yanmayı baş göz etmişti...