bonus

68 13 6
                                    

"jin ağabey! hadi uyan!"

hurçlarla dolu odanın kapısı şiddetle açıldığında, yatağında her şeyden habersiz uyuyan genç adam ince kız sesinin kulaklarına dolmasıyla irkilerek uyanmıştı. kısa bir süre etrafına bakındı, sonra da karşısındaki kıza. bunu beklemediği açıktı.

"annem kahvaltıyı hazırladı bile. gel hadi. daha okuldan gelecekler seninle görüşmek için."

"ne-"

"soru sorma da kalk sırık."

kız kıkırdayarak odayı terk ettiğinde hyunjin'i şokta bırakmıştı. bu, en son gözlerini kapadığında olduğu yer değildi. kendisine ağabey diyen kızı hayatınsa hiç görmemişti. annesi seneler önce vefat etmişti. ve okuldan kastının ne olduğu hakkında en ufak fikri yoktu.

ayaklarını kendisi için fazla kısa olan yataktan sarkıttı, tereddütle kalkıp etrafına bakındı. bütün olanları sorgulasa bile, mantıklı bir cevap gelmiyordu aklına. belki de o ölmemişti, şuan komada falandı ve bu rüyayı görüyordu. öyle olmalıydı çünkü mümkün hiçbir açıklaması yoktu.

odasından çıktığında yemek kokusu eve yayılmıştı. bir rüya için ne kadar da gerçekçi kokular.. gözle görüyormuş gibi hoş dalgaları takip ettiğinde, mutfakta masa başında tatlı bir kadın ilişmişti gözüne. bu kardeşinin bahsettiği annesi olmalıydı.

kadın elindeki limonata dolu sürahiyi masaya bırakıp hyunjin'e yaklaştı, yanağını öptükten sonra onu masaya yaklaştırdı ve oturttu. annesi birkaç şey söylüyordu ancak bir türlü odaklanamıyordu. kardeşinin yanına, babasının da hemen karşısına oturduğunu hissettiğinde düşüncelerinden arınarak evdekilere eşlik etti ve yemeğini yemeye başladı.

o an kafasında bir şeyler dank etmeye başlamıştı. önce gerçekçi kokular, şimdi de rahatça aldığı yemek tadı. ne tür bir rüyaydı bu?

gülüşmeler eşliğinde kahvaltısını eden aile, oğullarının bu seferki sessizliğini kestirmişlerdi ki onu çok üstelememişlerdi. hyunjin, annesinin eline tutuşturduğu giysi takımını giymek üzere odasına geçtiğinde kapı çalmıştı. genç hemen hazırlandı, onun için geldikleri belliydi. saçlarına şekil verdi, ve odasından çıktı. salona geçti. o an son bir şok yaşamıştı.

karşısında aylar önce kaybettiği, yüzüne hasret kaldığı sevgilisi duruyordu. hyunjin kendi kendine yemin etti o an bu bir rüya diye. çünkü jeongin, onun kadar şaşırmış durmuyordu.

dakikalar boyunca anlamsız konuşmalar yaşandı, hyunjin duyduğu her şeye cevap verdi. gözlerini bir türlü ondan ayıramıyordu. içten içe tanrı'ya dua ediyordu uyanmamak için.

okuldan gelen kurul, işlerini bitirip gitmek üzereyken hyunjin, avuç içinde ona dışarıda beklemesini söyleyen bir not bulmuştu. şüphe duymadı jeongin idi bu. dediğini de yaptı. onlar gittikten sonra bahçeye çıktı.

bir, iki, üç dakika geçti. hyunjin rüyanın etkisinden çıkmaya başladığınu düşünüyordu. umudunu kaybedip gözlerini açmak istediğinde, arkasında bir el hissetmişti. sıcak, şefkatli bir el.

bedenini döndürmesi ile ona bakan vücuda atlaması bir olmuştu. kokusunu alabiliyordu, etrafına sarılmış kollarını hissediyordu. gördüğü en güzel rüyaydı bu.

genç adam, başı dönmeye başladığında uyanmak üzere olduğu korkusuna kapılmıştı. ağlamaklı gözleriyle çekilip sevgilisine baktı.

"kahretsin.. kahretsin gidiyorum.."

"gitmiyorsun bir yere sarışın, endişelenme. bana da böyle olmuştu."

"ne?"

"reenkarne olduk hyunjin, yeniden doğduğum günden beri seni bekliyorum."

"rüya görüyor olmam daha mantıklı."

"ben de öyle farz etmiştim ama hayır, biz hâlâ yaşıyoruz, birlikteyiz."

bu sözlerin üzerine iki genç aşık, özlemden kavrulan dudaklarını birleştirip uzunca öptüler birbirlerini. artık ikisi de eksik hissetmiyordu. bu defa, sonsuza dek birlikte yaşayacaklardı.

-

mrb çok abidik gubidik oldu ama içim öyle bitirmeye el vermedi. umarım beğenirsiniz

letters to lover | hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin