İyi okumalar.🫀Yolda savrulan bir yaprak gibi hissediyordum kendimi. Nerde olduğumu, nereye savrulacağamı bilmiyordum. Son çare ölümmüş gibi geliyordu. Ben kim miyim? Ben Azrem Koçhan! Acının kızıyım.
Yıllardır bilinmez bir yolda yürüyorum. Bu yolun sonu yok, bu yolun başlangıcı da yoktu oysa ki. İstediğim tek şey intikamdı. Fakat bilmediğim tek şey intikamımı kimden alacağımdı.
Neden mi intikam almak istiyordum? 4 sene 2 ay 13 gün önce evimize ben yokken silahlı baskın yapılmıştı. Annem ve babamı öperek çıktığım evden aynı gün iki ceset çıkmıştı. Cesetler ise annem ve babama aitti.
Seneler geçmiş, tüm hayatımı benliğimi 17 yaşımda kaybetmiştim. Annem ve babam ile birlikte ben de ölmüştüm. Bir gün ölecektim, ama annem ve babamın kanı yerde kalmayacak, gözleri açık olmayacaktı.
Şimdi ise her gün tekrarladığım şeyi yapıyordum. 4 sene boyunca bıkmadan usanmadan her gece mezarlığa gidip gün içerisinde olan her şeyi aileme anlatıyordum.
Ölüm yüreğime zor geliyordu. Tüm hayatım ailemdi, onlardan sonra bile benim bir hayatım yoktu. Şimdi ise onlardan kalan toprak parçası ve mezar taşları ile baş başaydım.
Hayatım boyunca sevdiğim herkesin ölümüne şahit olmuştum. Azrail hiç kimseyi ıskalamamıştı bu güne kadar.
Gözlerimden akan yaşlar hala ilk gün ki gibi tazeydi. Hala canım çok yanıyordu. Hala yüreğim kan ağlıyor nefes almakta bile zorlanıyordum.
Hayat her şeyimi elimden almış beni burada tek başıma bırakmıştı. Bir hayatım yoktu, fakat yaşıyordum. Bu hayatı seviyor muydum Peki?
Bu soruyu yıllar önce bana sorsalar herhalde hayatımı seviyorum, ölüm beni korkutuyor derdim. Fakat şimdi öyle değil. Şimdi sorsalar herhalde ölüm hem bir son, hemde kurtuluştur derdim.
Şimdi ise karşımda ki iki mezartaşı ile baş başayım. Gideceğim bir yer yok, bir hayatımda yok aslında.
Elimde olan tek şey gözyaşlarım aslında...
Soğuktan buz tutan bir elimi annemin toprağına, bir diğer elimi babamın toprağına götürüp sıktım. Bu bana güç vermese bile öyle hissettiriyordu.
Ben yine gözyaşlarım ile ailemin mezarını sularken, onları bir daha göremeyecek olmam her defasında yüzüme bir tokat gibi çarpıyordu.
Eskiden kendimi masallarda ki prenseslere benzetirdim. Daha doğrusu babam bana böyle hissettirirdi. Fakat ben artık babamın minik prensesi değil, kendi ayakları üzerinde duramayan, harabeye dönmüş güçsüz bir kadınım.
Ölümün hiç acıması olmadığı gibi bana bana da acıması yoktu. Sadece savrulup gidiyor, öleceğim günü dört gözle bekliyordum.
Yüküm çok ağır, ve ben bu yükü değil taşıyacak, sırtlanacak güçte bile değildim.
Beni bu düşüncelerden sıyırtsan tek şey ileriden gelen bir silah sesiydi. Olduğum yerden hızla kalkıp gelen yere doğru koşmaya başladım.
Uzaktan gördüğüm tek şey siyah bir araba, yerde yatan yaşlı bir adam ve başında ağlayan bir adam vardı. Bir insan vurduğu kişi için neden yere diz çöküp başında ağıt yakardı? Kim bunu yapardı?
Hızlı adımlarla biraz daha yaklaştım ve ağlayan adama baktım. Uzun boylu esmer tenli kirli sakallı bir adamdı. Mafya filmlerinden fırlamış olmasını söylememe gerek bile yok bence.