Changbin düz bir ifadeyle yürüse de içinde patlamaya hazır bir volkan varmış gibi hissediyordu. Bu zamana kadar Seungmin'in etrafında sürekli heyecanlı olsa da asla bunu dışarıya yansıtmamıştı ve şu anda da durum böyleydi ama yine de farklı olan bir şeyler vardı.
Onun aksine daha az heyecanlı ama daha fazla stresli olan Seungmin gibi.
Öğretmenler odasına giden ikili neden ikisinin çağırıldığını başta anlamlandırmasa da aynı klüpte olduklarından dolayı ikisine verilen pano göreviyle pek şaşırmamışlardı. Seungmin'in ilgi alanı olduğu, Changbin'in ise Seungmin için seçtiği felsefe klubü.
Onları şaşırtan asıl şey, yaklaşık 8 aydır aynı ortamda bulunmalarına rağmen doğru düzgün iletişim kurmaları gerekmemişken son olaydan sonra birden bu görevin onlara verilmiş olmasıydı. İkisi de buna benzer şeyler düşünüyordu ama birbirlerinden haberleri yoktu.
Yan yana yürüyen ama birbirine asla bakmayan ikili, konuşmaları gerektiğini biliyor ama bunun için çaba göstermiyordu.
Changbin, neden şansının yüzüne şimdi güldüğünü(!) düşünürken; Seungmin, kelimelerini toparlamaya çalışıyordu. Kendisine karşı bir şeyler hissettiğini öğrendiği birine karşı nasıl davranacağını kestiremiyordu.
Bu yüzden aniden durdu ve yarım saattir hiç yüzünü çevirmediği Changbin'e baktı. Changbin de idrak edemediği için şaşkınca ona dönmüştü.
"Neler yapacağımızı teneffüste mi konuşalım yoksa acele etmeyip telefondan mı halledelim?"
Changbin tam şu an ölebilirdi çünkü Seungmin ilk defa kendisine bu kadar uzun bir cümle kurmuştu. Üstelik kuruduğu soru cümlesi her şekilde onunla iletişim kurmasını gerektirecek şeyleri içeriyordu ve Changbin gerçekten tam şu anda olduğu yerde baygınlık geçirebilirdi.
Sonunda konuşması gerektiğini anladığında ise "Acele etmemize gerek yok bence, müsait olduğun bir zamanda ya sen bana yazarsın ya da ben sana. O şekilde konuşuruz." dedi.
"Tamam o zaman, sınıf grubunda numaran var değil mi?"
Numaramı bile kaydetmemiş, diye düşünen Changbin morali bozulsa da ifadesini bozmadı ve kafasını salladı.
"Oradan numalarımızı alırız, bu akşam geç olmadan yazarım ben sana. Olur mu?"
"İstediğin saatte yazabilirsin, sorun etmem."
Seungmin de onayladığında bir süre birbirlerine baktılar ve aralarındaki sessizlik ikisinin de gözlerini kaçırmasına sebep oldu.
Seungmin karşısındaki kişinin hislerini öğrenmese, onun davranışlarında bir gariplik hissetmez ya da dikkat etmezdi ama artık bildiği için ister istemez her hareketini kendisine göre yorumluyordu.
Changbin ise hissettiğinin aksine dışarıya iyi oynasa da kızaran kulakları ve yanakları onu ufacık da olsa ele veriyordu. Zaten onlar da olmasa Seungmin dün yaşananları kendi kafasında kurduğunu düşünecekti. Hoş, o fotoğrafı görmese o kişinin kendisi olduğunu da düşünmezdi ama...
Aralarındaki saçma sessizliği tekrar Seungmin bozdu. "İyi iş çıkaralım."
Changbin ise içinden geçen onca cümleye rağmen sadece tebessüm edebildi.
-
"Aptal aşıksın gerçekten, biraz daha telefonun ekranından gözünü ayırmazsan kör olacaksın."
Hyunjin, yatağında yüz üstü uzanan ve gözünü bir saniye bile telefonundan ayırmayan arkadaşına umutsuzca ama bir o kadar da gururla bakıyordu. Umutsuzca bakma sebebi Changbin'in düştüğü durumken, gururla bakma sebebi arkadaşının işleri telefonda konuşacak kadar ileri(!) taşımasıydı.
Seungmin ve Changbin son konuşmalarından sonra sınıfa geçmiş bir daha da iletişimde bulunmamışlardı. Normalde de böyle olduğu için ortada garipsenecek herhangi bir durum yoktu ama Changbin yine de bir şeylerin farklı olduğunu düşünmeden edemiyordu. Sanki Seungmin bir şeylerin farkındaymış gibi hissediyordu ve hâlâ kayıp olan fotoğraf da onu son derece tedirgin ediyordu. Okul çıkışında sınıf boşaldıktan sonra Hyunjin ile etrafı ne olur ne olmaz diye aramışlardı ama sonuç aynıydı. Fotoğraf esrarengiz bir şekilde hiçbir yerde yoktu.
Daha sonrasında eve dönmüşlerdi ve Changbin, Seungmin yazacak diye Hyunjin'in de onunla birlikte kalmasını istemişti. İlk defa telefonda konuşacakları için heyecandan başına bir şey gelirse işleri yakın arkadaşının devralması gerekiyordu çünkü...
Şimdi ise Hyunjin odanın kenarında çilek şeklindeki puf yastıkta oturuyor, Changbin yatağında hipnoz olmuş bir şekilde telefona bakarken yatıyordu.
"Acaba yazmayacak mı?"
"Saat daha 8, yazar birazdan."
"8 gayet uygun bir saat."
"Çocuk aynı zamanda çalışıyor ya hani?"
"Mesaisi bitti çoktan."
"Sadece sus ve bekle."
"Tamam."
2 dakika sonra
"Bence yazmayacak."
"Changbin bir sus."
"Tamam."
5 dakika sonra
"Başına bir şey gelmiş olabilir mi?"
"Olabilir."
"Ne?"
"Sus çarpacağım şimdi."
"Ya geldiyse."
"Sabır!"
Aradan geçen yarım saatin ardından hâlâ bildirim gelmeyince Changbin sıkıntıyla oflayıp telefonu yatağın üzerinde bırakarak oturur pozisyona geçmişti.
"Sana bir dost tavsiyesi vereyim." diyerek dikkatini kendisine veren Hyunjin'e döndü. "Sakın aş-" demesine kalmadan telefonuna gelen bildirim sesiyle ciddi bir konuşmaya girecek olan ikili büyük bir şokla telefona baktı.
Changbin bir şeyler mırıldanarak telefonu eline alırken Hyunjin bir saattir 'abartma' diyen kendisi değilmiş gibi uçarak yatağa zıplamıştı.
"Hemen tıklama, hemen tıklama!"
"Ne kadar beklemem lazım?"
"Birkaç dakika sabret."
"Bana merhaba yazmış!"
"Tamam tıkla şimdi."
"Birkaç dakika bekleyecektim?"
"Olsun, müsaitsin şu an hemen görmen normal."
"Tamam."
-
kim seungmin:
merhaba, changbin 🖐🏻
ben seungmin
pano hakkında konuşacaktık(08.42)
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my universe -- seungbin
Fanfictionseungmin, changbin'in günlüğünü bulur. [düz yazı + texting]