Sınırda günler yavaş ve yorucu geçiyor. Hepimiz savaşın getirdiği yükümlülükler altında eziliyor yine de yeni bir sabaha ölmeyi dilediğimiz güne nefes alarak doğuyorduk.
Yeni gelen acemi askerler günümün yüzde doksanını kaplarken yatağa ancak uyumaya gidiyor, yattığım her uykuda ise bir nazi kampında kalmışçasına acımasız düşlere ev sahipliği yapmaktan bitap düşüyordum. Her gün ölen hisler, biten umutlar, günaşırı doğan yeni umutlar. Sürekli ölümle alışveriş yapmak, her gün hem ayıkken hem de uyurken birilerini toprağa gömme fikrine alışmak çelikten zannettiğim irademi kırıp duruyordu. Tek dayanağım Park Chanyeol, yeni gelen her askerin gözünde gördüğüm zafer inancı belki de Oh Sehun'un beni görünce aydınlanan gözleriydi ve hâlâ tutunacak bir şeylerimin olduğunu bilmekti belki de. Akşam güneşi yavaşça batıyor, etraf turuncunun her tonuyla aydınlanıyor ve etrafta kuş sesi dahi duymuş değilim, elimde yarısı olduğu gibi soğumuş çayla birlikte askerlerin atış talimlerini izliyorum. Komutanlarını pür dikkat dinleyen ellerindeki silahları atış talimleri yaptıkları tahtada denemek için hevesle bekleyen gençler çekiyor ilgimi. Kimisi çok yetenekli, kimisinin tecrübesi var, kimisi daha eline almaya korkar bir vaziyette başlarında onlara sabırla nasıl kullanmaları gerektiğini öğreten komutanları ise çatık kaşlarıyla her bir atışı kontrol edip kafasında puanlamakla meşgul olsa gerekti. Biliyordum çünkü ben de aynını yapardım ve biliyordum ki Oh Sehun'u en az kendisi kadar iyi tanırdım.
Tepkilerini ve hislerini bedenine yansıtmayan bu adam içinde bin çeşit düşünceye ev sahipliği yaptığını çok geç anlardı aslında onu tanıyan herkes. Umursamaz göründüğünde dahi herkesi kafasında belirli bir puanlamaya ve önceliğe oturttuğunu bilirdim, asla tatmin olmuş görünmezdi yüzü ve her zaman daha iyisini isteyip dururdu. Ve evet bunca askerin adamın yüzünde tek bir beğeni ifadesi, tek bir gülüş yakalamak için gözlerini onun üzerinden ayırmaması büyük aptallıktı.Hava tamamiyle karanlığa bürünürken emrettiği askerler silahları bir bir topluyor, asker bahanesiyle izlediğim adamım ise karanlıkla ortalıktan kayboluyor.
Seyretmek için adeta cama yapışmış komik halimden rahatsız olduğumu hissediyorum, elimdeki bardağı masaya bırakıp odadaki koltuklardan birine yerleşip biraz olsun dinlenmek için geriye doğru yaslanıp gözlerimi kapatıyorum. Chanyeol, Baekhyun ile birlikte önemli bir harekâta gitmişti. Koskoca karargâhı Oh Sehun ile yönetmeye çalışmak zordu hele de ondan böylesine kaçarken. Böyle günaşırı vakitlerde üç gündür yüzünü göremediğim arkadaşımı epey özlüyordum. Baekhyun ile birbirlerinden ne kadar haz ettiklerini bildiğim için ikisinin bir harekâta komutan olarak atanması da keyfimi yerine getiriyordu. Geldiğinde tüm inatlaşma hikayelerini merakla bekliyordum fakat tüm bunlar bir yana gelememesinden de deli gibi korkuyordum. Görev demek tehlike demekti, görev demek ölüm demekti her asker için, kayıplar demekti.
Derin bir nefes soluyor, yerimde doğruluyorum kendimi rahatlatmak için ardından kapı açılıyor.
Tanıdık bedeni girerken odaya tuttuğum nefesi geri veriyorum.
Yeni duş aldığı her halinden belli olan Oh Sehun saçlarından yüzüne inen su damlalarına aldırmadan elindeki havluyu masaya bırakıp bedenini yanımdaki koltuğa bırakıyor.
Gözleri yorgun baksa da her halinden belli keyfinin yerinde olduğu.- Anlaşılan benden kaçmak konusunda pek başarılı değilsin bugün.
+ Senden-
Kemdimi düzeltiyorum, siz demeyi bir anlık unutup onun ise yandan belli belirsiz sırıttığını görebiliyorum.
+ Sizden kaçmıyorum, denk düşemiyoruz sadece.
- Öyle diyorsan öyle olsun Jongin, topu topu 800 metrekarelik alan içinde bana denk düşememiş ol.
Söyleyecek bir şey bulamadığım için kendi önüme dönüyorum. Açık pencereden esen rüzgarlar burnuma yeni şampuanlamış saçlarının kokusunu getiriyor, anladığım o ki bu bölgede ne varsa benim tarafıma düşman olarak düşmüş. Boğazımı temizleyip kısık sesimle söyleniyorum.
+ Saçlarını diyorum kurut istersen, rüzgar esiyor.
- Benim için bu denli endişeliysen sen kurut.
Hafif aralık cam rüzgarın etkisiyle daha da aralanıyor. Gerginlikten uyuşmuş bacaklarım yerinden doğrulup cama doğru ilerliyor, hızlıca camı kapatıp döndüğümde gözlerini üzerimden çekmeyen inatçı adamla tekrar pek de kısa sürmeyen bir bakışma silsilesine düşüyoruz. Sesimi çıkartamıyorum ki o bazen bana bu imkanı hiç vermiyor. Eğilip havluyu ellerime alıyor ve masayla oturduğu koltuk arasında kalan iki adamlık mesafaye giriyorum. Kendimden beklemediğim hareket beni dahi şaşırtırken o da kısa süre afallıyor. Bacak bacak üstüne attığı oturuş biçiminden kısa sürede sıyrılıp bacaklarını arasına girmem için iki yana açıyor. Uzun bacaklarından gözlerimi ayırıp elimdeki havluyu ıslak saçlarında gezdiriyorum. Arkadaki kısa saçlardan artık gözünün önüne dek gelmiş kısımlarına dek uzun uzun kurutuyorum kirpi gibi sert olan tutamlarını. Yer yer nefesimi tutuyorum ve yer yer deli cesaretim uğruyor ve okşuyorum sezdirmediğimi düşünerek.
Hava kararıyor gözlerim de karanlığına alışıyor. Nihayetinde dudaklarımı aralayıp mırıltı şeklinde çıkan sesimle konuşuyorum.+Bitti, hepsini kuruttum.
Çıkmak için yeltendiğimde iki bacağını arkamda birleştirip beni de içerde bırakıyor.
- Devam et Jongin.
İki yana düşmüş ellerimin arasından bu defa da havlu kayıp düşüyor, ellerini ellerimin içine hapsedip bir süre sonra saçlarının arasına bırakıyor. Hiç sesimi çıkarmadan bacaklarım uyuşana dek ilgileniyorum saçlarıyla.
Yer yer ellerim titretiyor yakınlığı.
Beklemediğim bir anda belimi saran kolu ile saçlarında gezinen ellerim duruyor fakat bununla da yetinmiyor.- Yoruldun.
Dünyanın en saçma gerekçesiyle bedenimi dizlerine oturtmaya çalışıyor.
Ani hareketi öylesine beklenmedik ki kollarından sıyrılıp geriye kaçıyorum o ise kolumdan yakalıyor bu defa.- Jongin, korkma bu kadar.
Derin bir nefes alıp cümlesine birkaç saniye ara verip yeniden devam ediyor.
-Bak burada sadece ikimiz varız, olmasak da benim için önemi yok.
Ben senin gözlerinden anlıyorum her şeyi. Kimden korkuyorsan korkma artık, kaçma artık.Oh Sehun aptalın tekiydi.
Buna yenilirsek başımıza gelebilecek her şeyden bir haberdi.
Bizi böylesine acımasız bir dünyada bir arada yaşatacaklarına inanacak kadar aptalın tekiydi, ben de bir diğer tekiydim.Çünkü o akşam ona inandım.
Kolumdaki eli güçlü bir şekilde beni kendine ittiğinde o gece buna direnmeyi bırakmıştım.
Bedenim dizlerine yerleşirken kollarım boynuna dolandı. Ellerini belimde birleştirdi, başımı omzuna yasladım. O gece değişti ev dediğim her şey. Dört duvardan oluşan evlerden, adına vatan denilen toprak parçalarından, ölümden zulümden o gece vazgeçtim. Kan dökmeden de olabilirmiş insanın evi zannettim.- Jongin ağlama, senin gözünden dökülen her damla beni olduğumdan daha kötü bir adam yapıyor.
O gece Oh Sehun'u boynundan bir de sol yanağından öptüm,
Dedi ki, dudaklarımı ıskalıyorsun Kim Jongin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kötü düşünceleri ahlaksızlığınla çarptım. / Sekai.
Short StoryGünde mutlaka beş kez seni düşünmeyi ihmal etmiyorum. Sadece edebiyat anlayışıma yönelik, övünecek pek bir şeye sahip değil. /