sex, drugs, etc.

435 43 28
                                    

jisung motordan indikten sonra en son ne zaman geldiğini hatırlamadığı kulübeye baktı. iki katlı çok büyük olmayan ahşap bir kulübeydi. dedesinin, kuzenleri ve ona hatıra olarak bırakması da bu kulübeyi özel yapan şeylerden birisiydi zaten.

jiwoo'nun dediği gibi çok kişi yoktu, bangır bangır müzik sesi de duyulmuyordu. herkes bahçede elindeki bardaktan içkisini yudumluyor birkaç kişi müzik eşliğinde dans ediyor diğerleri ise konuşuyordu. jisung'un gözüne takılan ilk kişi ise üzerindeki deri ceketi ve geriye attığı sarı saçlarıyla lee felix olmuştu.

bir kez konuşmuştu onunla, yarışa gitmek için jiwoo'nun gönderdiği kişiydi. onu almaya geldiğinde yüzü, elleri, tulumu hepsi motor yağı içindeydi ama o yine de güzel gözüküyordu. bıraktıktan sonra teşekkür etmişti jisung sadece, her ne kadar numarasını almak için can atsa da erken davranmak yalnızca aptallık olurdu.

chan'ın koluna girdikten sonra bahçeye adım attı, arkasından da jeongin ve changbin geliyordu. jeongin gözlerini açmış sarı, uzun saçlı çocuğu arıyor, changbin ise ellerini ceplerinde gezdiriyordu. sigarasını düşürmüş olmalıydı, çünkü cebine koyduğundan çok emindi.

"abi sigaram kayıp." diye seslendi ondan önde giden arkadaşlarına, hiçbiri takmamıştı. üçü aralarında bir şeyler konuşuyor ve ilerlemeye devam ediyordu. changbin ise sikerler diyerek bahçenin çıkışına yöneldi, motorunun altına koymuş olabilirdi veya yakınlarında düşürmüş de olabilirdi. şuan tek istediği sigarasıydı, parti bir yere kaçmıyordu sonuçta.

hızlı adımlarla motoru park ettiği yere gittiğinde, üç dört kişinin ortasında kalan birisini farketti. git gide yaklaştığına emin olduğunda artık konuşmaları duyabiliyordu. "bir yarış kazandın diye götün kalkmasın lee minho, inan hâlâ bir çöpten fazlası değilsin." changbin gözlerini kısıp iyice baktığında ortadaki çocuğun yarışın kazananı, siyah kasklı olduğunu farketti.

onu sıkıştıranları daha önce görmemişti, fakat dört kişinin tek bir kişiye bu şekilde gitmesi kesinlikle doğru değildi. sakin adımlarla, elleri cebinde yanlarına gitti. "adam gibi yarışsaydınız yarışı kazanırdınız. geri basın şimdi, dört adam bir kişinin üzerine gitmek yakışmıyor." ellerini cebinden çıkartıp duvar gibi çocuğun etrafında toplanmış kişileri ittirdi ve minho'nun yanına geçti.

"işimize karışmak da sana düşmüyor bücür." aralarındaki uzun saçlı olan changbin'i ittirmiş ve sanki kavga istiyormuş gibi üzerine yürümüştü. changbin ise hâlâ elleri cebinde sakin bir ifadeyle karşısında sinirden kuduran çocuğa bakıyordu sadece. "onun bu işle bir ilgisi yok yeonjun, bırak gitsin."

minho konuştuğunda changbin ona döndü, sesini ilk defa duyuyordu hatta onu bu kadar yakından iki defa görüyordu. adının yeonjun olduğunu öğrendiği çocuk changbin'in yüzünden uzaklaşmış bu sefer minho'ya dönmüştü. "hayırdır, bücür sevgilini mi koruyorsun." changbin'in kavga etmek istediği söylenemezdi ama bu karşısındaki yavşak ona yardımcı olmuyor, aksine sinirlendiriyordu.

"geri bas, yeonjun musun nesin bilmiyorum ama karşısındaki insanları fiziksel özellikleri ile dalga geçerek küçümseyebileceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun. tek yumruğumla bacaklarımda yalvarıyor olursun. ki ben yakışıklı suratları dağıtmaktan pek haz etmem." changbin yeonjun'u minho'dan uzaklaştırmış ve minho'nun önüne geçmişti. bir sigara olsaydı ağzında, bu kafar agresif davranmazdı.

"bak sen, çok da cesaretliymişsin." üst üste gelen her şey ve artık göz ardı edemediği sigara krizi eklenince, changbin dayanmamıştı daha fazla. yeonjun'un yakasından tutup bir yumruk atınca işler kızıştı. onun arkasında duran üç kişi bir anda changbin'in üzerine gelmeye başlayınca minho da kavgaya dahil olmuştu.

ride or die • minbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin