"bitmiyor, şu siktiğimin final haftası bir türlü bitmiyor." diyerek elindeki koskoca maketi sakince masaya bıraktı felix. kendisi pek sakin sayılmazdı, hatta ne sakini çok sinirliydi. gece gündüz uğraştığı maket bölüm asistanı tarafından eleştirilmişti. bir asistan parçasının kendini ve çalışmalarını eleştirme hakkı olması gerçekten sinirini bozuyordu.
sırf akşamdan kalma, tipi biraz kayık ve yaklaşık bir haftadır hiç uyumamış gibi gözükse de kimsenin onu eleştirmeye hakkı yoktu. ve emindi ki, projesi diğer projelere bin basardı. "delirtmişler bunu, hayırdır bir sorun mu var?" diyerek elindeki kahvesini yudumladı seungmin. minho ve hyunjin ise şaşkınlıkla sandalyeyi kıracakmış gibi davranan felix'e bakıyordu.
"sikeceğim yeonjun'u, kimse elimden alamayacak artık. hangi akılsız orospu çoçuğu bunu bölüm asistanı yaptı acaba? zevksiz şerefsizin teki." masalarına doğru yaklaşan garsonu gördüğünde durakladı felix. ettiği küfürlerin duyulmasını istediği söylenemezdi. "bir ice americano ve kahveli pasta lütfen."
garonun konuşmasına dahi izin vermeden her zamanki siparişi verdikten sonra yeniden onu izleyen arkadaşlarına döndü. "geç kaldım biraz tamam mı, ama birazcık. üç dakika falan. zaten şu sikik maketi motorla getirmek yeterince zor değilmiş gibi. neyse sunumlar yapıldı falan, çıkıyordum elimde koskoca maket, yeonjun durdurdu. başladı saydırmaya, yok o eve bu koltuk modeli uyar mıymış, tablolar bir bütün gözükmüyormuş, yaparken hangi kafadaymışım, bu maketi yapmak için mi bu kadar paralamışım kendimi.. çok biliyorsun orospu çoçuğu diyip çıktım gittim. hangi aptal buna iç mimarlık seç dedi ki?"
konuşurken kollarını oynatıyor, maketi gösteriyordu sinirle felix. minho dayanamayıp güldüğünde ciddi bir şekilde ona döndü. "çok özür dilerim ama, biliyorsun zaten maketinin yüksek not alacağını felix. yeonjun'un dediği şeyler, hiçbir şey ifade etmiyor."
haklıydı minho, felix her zaman bölümünde birinci olmuştu. kimse maketlerde onun eline su dönemezdi, hiçbir şeyde felix'i geçemezlerdi. bölümüne olan tutkusu ve yarışmacı ruhu onu asla ikinci sıraya attırmıyordu.
derin bir nefes vererek geriye yasladı kendisini, o sırada garson, felix'in siparişlerini getirip masaya bırakmıştı. "sakinlediysen artık asıl buluşma amacımıza geçelim. dünkü yarışı kazanmış olabiliriz evet, ama asıl yarış bir ay sonraki." diyerek dikkatleri üzerine topladı seungmin.
"anlamadım, bir saniye. bir ay sonra bir daha yarışmamızı mı istiyorsun?" hyunjin vücudunu seungmin'e çevirmiş ve elindeki bardağı masaya sertçe bırakmıştı. "aynen öyle. bu seferki daha büyük olacak, daha dişli rakipler ve daha büyük paralar." felix boğazına dizilen pastayla birkaç kez öksürmüş ve daha sonrasında kahvesinden bir yudum almıştı.
daha büyük yarış, daha büyük motorlar demekti. daha büyük motorlar ise, daha ölümcül demekti. felix'in bir ay içinde o motorları elden geçirmesi ve olabildiğince hızlı, aynı zamanda da güvenli yapması gerekiyordu. "seungmin, ben bunu sevmedim, onaylamıyorum da. bir ay çok kısa bir süre, minho'nun ve felix'in dinlenmeye ihtiyacı var. hem son yarıştan dolayı polis'in bizi kara listeye aldığını biliyorsun. bizim en az üç aya ihtiyacımız var."
minho bir hyunjin'e bir de seungmin'e bakıyordu. şuanlık paraya ihtiyaçları yoktu. hyunjin'le birlikte kaldığı evin kirası çoktan yatırılmıştı. ve geçen yarıştan kazandıkları paranın yaklaşık yüzde doksan beşi hâlâ duruyordu. ama yarış? hayır demek istemiyordu. sanki diğer yarışın üstünden altı ay geçmiş gibiydi. özlemişti sokakları, hızı, motorları.
"ben hyunjin'e katılmıyorum. tamam, yarışalım. ya sür, ya da öl; öyle değil mi?" son cümleyi bastırarak söylerken hyunjin'in gözlerinin içine bakıyordu. her ne kadar hyunjin bir şey diyemese de onun gözlerinden anlıyordu, kesinlikle minho'yu onaylamıyordu.