"hyung, mısır." changbin içten içe küfür ediyordu jeongin'e, jeongin de bunun farkındaydı zaten. buluştuklarından beri changbin'i peşinde sürüklüyor, bir mağazadan çıkıp diğerine giriyorlardı ve jeongin beğendiği her şeyi changbin'e aldırmayı bir şekilde başarıyordu.
sonunda film saati yaklaştığında changbin sürükleyerek çıkarttı jeongin'i girdikleri son mağazadan, şimdi ise girişlerin açılması için beklerken jeongin mısır istediğini söylüyordu. "sikeyim, al jeongin al." changbin bir kez daha cüzdanını çıkartıp kartını jeongin'e verdi.
o kart bugün o kadar çok kullanılmıştı ki, tek başına gelse bu kadar harcama yapmayacağına emindi changbin. "teşekkür ederim, seni seviyorum biliyorsun." jeongin ise sabahtan beri yaptıkları yetmezmiş gibi her seferinde changbin'i yumuşatmayı başarıyordu. tanrı biliyordu ki şeytan tüyünün en çok olduğu kişi yang jeongin'di.
changbin oturmuş telefonuyla ilgilenirken hesabına gelen takip bildirimiyle gözleri açıldı. hesaba girdiğinde ise cidden minho olduğunu gördü. daha önceden takip edecekti aslında changbin, ama minho'nun o kadar çok takipçisi vardı ki zaten farkedilmem düşüncesiyle yapmamıştı. şimdi ise o kendisini takip edince heyecanlanması normaldi.
"hadi girelim içeri." jeongin elinde tuttuğu iki mısırdan birisini changbin'e verdi. kartı ise kendi cebine koymuştu. ikisi birlikte salona girdiklerinde görevlinin yardımıyla oturacakları yeri buldular. görevlerinin onlara olan garip bakışları ise changbin'i rahatsız etmişti. "niye öyle bakıyorsunuz acaba beyefendi? bir sorun mu var?" olabildiğince nazik olmaya çakışıyordu.
"yok, ne sorunu olacak." görevli göz devirerek konuştuğunda, changbin ağzını dahi açamadan jeongin tarafından koltuğa çekilmişti. salon da yavaş yavaş dolmaya başladığında changbin boşvermekle yetindi. "şöyle insanlara sinirlenme, değmez." jeongin sakin bir ses tonuyla söylediğinde changbin kafasını salladı. haklıydı fakat bıkmıştı artık diğer insanların saçma sapan bakış açılarından.
"changbin, minho burada. acil, acil, changbin!" jeongin changbin'in kolunu sarsıyordu. bir yandan da başıyla girişi işaret etmişti. jeongin doğruyu söylüyordu, hyunjin ve minho beraber yürüyorlardı. minho'yla göz göze geldiğinde ise yaslandığı koltuktan kalkmış ve ona doğru yürümeye başlamıştı.
"tesadüf." changbin minho'nun önünde durduğunda minho gülümsedi. jeongin arkadan onları izliyordu, hyunjin'i görmüştü fakat yanına gitmek istemiyordu. hâlâ onu takip etmiyor oluşu canını baya sıkmıştı. tamam belki çok takipçisi olabilirdi ama jeongin de farkedilmeyecek birisi değildi sonuçta.
"oh, changbin!" minho ne yapacağını şaşırmıştı. merdivenin ortasında ayakta duruyorlar ve birbirlerine bakıyorlardı sadece. minho sarılacak gibi olduğunda ise henüz o kadar yakın olmadıklarına karar verip geri çekilmişti. "hangi koltukta oturuyorsunuz?" minho cebindeki bileti changbin'e verdiğinde changbin onların arkasındaki sıradan oturduklarını farketti.
minho ve hyunjin'e yerlerini gösterdikten sonra ise jeongin'in yanına geçmişti. "çok salaksın chang." jeongin changbin'in kulağına eğilip fısıldadı. "az önce hyung diye diye götümde dolaşıyordun jeong." changbin ışıkların sönmesiyle beraber arkasına yaslanmış ve önündeki perdeye odaklanmıştı. "o az önceydi." salon iyice sessizleşip reklamlar bittiğinde, ikisi de mısırlarını yemeye başlamışlar ve filme dalmışlardı.
salondan alkış sesleri yükseliyordu, zaten salondaki çoğu kişi üniversite veya lise öğrencisi sayılırdı. saat ise 12'ye yaklaşıyordu yavaş yavaş. changbin artık bütünleştiği koltuktan kalkmış ve direkt çıkışa yönelmişti. jeongin de onu takip ediyordu.