๖๖๖
Seonghwa, kalabalık alanda durmadan gözünü insanların üzerinde gezdirip aradığı kişiyi bulmaya çalışıyordu. Geleceğini söylemişti daha doğrusu gelmeye çalışacağını söylemişti ama hala görünürde yoktu. Biraz ileride ellerindeki kadehlerle gülüşen Woo ve Yeosang ikilisini görüp yanlarına ilerledi.
"Wooyoung, arkadaşın da gelecekti nerde kaldı?" Wooyoung tek kaşını kaldırıp sordu. "Hangi arkadaşım?" Kimi sorduğunu gayet iyi biliyordu.. "Abimin dikkatini öylesine çeken ve partisine bile davet ettiği kaç tane arkadaşın var Wooyoung?"
"Ha, Hongjoong'u soruyorsun." Yüzünde ufak bir sırıtış oluşmuştu. "Gelir biraz sonra. Trafiğe falan takılmıştır herhalde." Sonra kadehinden bir yudum daha alıp Seonghwa'ya yaklaştı. "Eğer ondan hoşlanıyorsan aranızı yapabiliriz." Diğer eliyle de Yeosang'ı gösteriyordu. "Saçmalama ne hoşlanması. Sadece geleceğini söylemişti ama hâlâ gelmedi, merak ettim."
Göz devirip onların yanından ayrıldığında bahçe kapısından giren Hongjoong'u gördü. Büyük bahçedeki kalabalık insan yığınının arasında onu nasıl fark etmişti en ufak bir fikri bile yoktu ama onu gördüğünde dudakları kendiliğinden kıvrılmış, keyfi yerine gelmişti.
Hongjoong da onu gördüğünde istemsizce tebessüm etmişti. "Trafik çok sıkışıktı biraz geç kaldım ama sorun olmamıştır umarım."
"Hayır hayır sorun değil. Seni bizimkilerin yanına götüreyim." Wooyoung ve Yeosang'ın yanına vardıklarında ikisi de boynuna atlamıştı Hongjoong'un. "Boğuluyorum çocuklar!" Boynundaki kollar onu serbest bırakınca ikisininde karnına hafif birer yumruk atmıştı. Wooyoung ve Yeosang aynı anda karınlarını tutarak drama queem gösterisi sergileyecekleri sırada Hongjoong hızla arkasını dönüp kendine bir bardak kokteyl aldı.
O sırada Wooyoung imalı mimiklerle "Birileri sen gelmeyeceksin diye korkmuştu ama bak şimdi yüzü nasıl gülüyor."diye bağırmıştı sesinin duyulması için. Seonghwa kaşlarını çatarak Wooyoung'un omzuna vurdu.
"Senin de ağzında bakla ıslanmıyor." Bunu masadan bir şey almak bahanesiyle eğildiğinde Woo'nun kulağına söylemişti yapmacık bir sinirle.
Dörtlü bir süre havadan sudan konuşmuşlar, Hongjoong ve Seonghwa ikilisi ise bu sayede birbirleri hakkında biraz daha bilgi sahibi olmuştular. Yeosang ayağa kalkıp Wooyoung'u da beraberinde sürükleyip havuza doğru yürüdüğünde Seonghwa ve Hongjoong başbaşa kalmıştı sonunda.
"Geldiğin için teşekkür ederim. Keşke seninle daha önce tanışsaydım." dedi Seonghwa, kısa bir sessizliğin ardından. Hongjoong duyduğu şeyle kaşlarını kaldırıp gözlerini kaçırdı. "Rica ederim. Daha önce tanışmamış olmamız biraz garip. Seul'de bulunduğum zamanlarda tüm vaktimi Wooyoung'la harcıyorum aslında."
Yine gergin bir sessizlik oluştuğunda onların imdadına Seonghwa'yı tebrik etmeye gelen bir arkadaşı yetişmişti. Seonghwa onunla konuşmaya daldığında Hongjoong masadan uzaklaşıp büyük villanın içine doğru yürüdü. Bu kadar kalablık ve gürültü ona göre değildi. Başı ağrımaya başlamıştı bile.
Villanın içinin de dışından kalır yanı yoktu gerçi. Aynı kalabalık, aynı gürültü. Gözüne kestirdiği merdivenlerden yukarı çıktığında bulduğu ilk odaya giriverdi. Odanın duvarları boydan boya kitaplarla kaplıydı. Üstelik burası diğer yerlere nazaran çok daha sessizdi. Raflarda biraz göz gezdirdikten sonra eline bir kitap alıp ikili koltuğa oturdu.
Aradan ne kadar zaman geçtiğinin farkında değildi ama odanın kapısı açıldığında kafasını okumaya daldığı kitaptan kaldırdı. Seonghwa bir Hongjoong'a bir elindeki kitaba bakarken Hongjoong da aynı şekilde ona bakıyordu. Seonghwa dayanamayıp güldüğünde Hongjoong da gülmüştü.