İmkansız Gibi Görünen

13 3 4
                                    

Bolca 'Toprak Yağmura' dinleyerek yazılmıştır. Gerçekten bolca...

Keyifli okumalar.


-Bölüm3-

Zaman su gibi akıp geçiyordu ve dönem neredeyse bitmek üzereydi. Matthew'la en son konuşmamız dönemin ikinci günü olmuştu ve o gece yatakhaneme döndüğümde kendi kendime söz vermiştim. Kızlar moralimin bozuk olduğunu görüp bana her şeyi anlattırmıştı ve onlara anlatırken sanki her şey yerine oturmuştu. Sırf anne babam muggle olduğu için benimle dolaşmaktan çekinen birine aşık olamazdım.

Evet bana karşı ilgiliydi, nazikti ama sadece biz varken böyleydi. Bunca zaman süren arkadaşlığımız, flörtümüz de bu yüzden devam etmişti zaten. Ama buraya kadardı. Ben artık 20 yaşındaydım, çocuk değildim. Biriyle konuştuğumda ona öldürücü bakışlar atan yada bana sürekli alttan alttan o kişiyi kötüleyen kişinin benimle birlikte olmaya cesareti yoksa hayatımda olmayı da hak etmiyordu.

Evet bunların hepsi okulun ikinci günü gece düşünülmüştü. Anlayacağınız çok uzun bir gece geçirmiştim. Günlüğümün o güne ait sayfalarında birkaç damla lekesi bırakmış ama günlük kapandığında derin bir nefes alabilmiştim. Onu sevmeyi bırakmış değildim ama onu gördüğümde yolumu değiştiriyor, selamını almıyordum. Kütüphaneye birkaç kez yanıma geldiğindeyse kalkıp gitmiş ve onu tamamen yok saymıştım. Bunu ikinci yapışımdan sonra bir daha yanıma gelmemişti zaten. Kırılmış olmalıydı ama sorun değildi. Benim tavrım, o bana herkesin içinde insan gibi davranana kadar değişmeyecekti.

Dönemin son Hogsmeade gezisine gitmek için uyanmış ve kahvaltıya kızlarla inmiştik. Noel balosu için alışveriş yapmaya gideceklerdi bense ailemi görmeye gitmeyi düşünüyordum. Onlara hediye bir şeyler almaya gidecektim.

"Kyle'ın bana hala teklif etmemesine çok şaşırıyorum. Umarım tek başıma gitmek zorunda kalmam." Herkes masada balo çiftlerini tartışırken ben baloya gidecek olsam kesin David'le giderdim diye düşünüyordum. Her sene böyle oluyordu çünkü ve şansa ikimizin de ilişkileri hep Noel Balosuna kadar son bulmuş oluyordu. Bu yüzden birbirimizi hiç ekmemiştik. Ama ben bu sene onu yalnız bırakıyordum çünkü Matthew'dan kaçmak beni yoruyordu ve gerçekten şatodan kaçmak istiyordum. Eskisi kadar olmasa da yine her dakika bir köşeden çıkacak gibi geliyordu ve ben kendimi diken üstünde hissediyordum. Bu hissin ne zaman geçeceğine dair bir fikrim olmasıysa bu aralar en çok istediğim şeydi.

"Beni ilk ekeceğin zamanın Matthew'la sevgili olduğunuz zaman olacağını sanırdım Hazel." Dedi David biraz hüzünle.

"Ben de öyle." Diye cevap verdim yulaf lapamı yerken. Aslında hüzünlü değildim, gitmek gerçekten bana iyi gelecekti. Zaten David yokluğumda arkadaşlarından biriyle sözleşmişti bile, baloya tek gitmeyecekti.

Öğlene kadar kahvaltı faslının süreceğini bildiğimiz için sohbet ederken kahvaltımızı yapıyorduk. Tatilin ilk günü çok keyifli geçiyordu. Tavan dışarıyı yansıtacak şekilde kar yağması için büyülenmişti. Sıcacık ortak salonda otururken karın yağdığını görmek nedense hep ürpermeme sebep olurdu. Sohbet koyu bir şekilde akarken içeriyi üzerlerinde karı her yere saçarak gelen baykuşlar doldurdu. Aslında mektup beklemiyordum ama bir tane süzülüp kanatlarındaki karı tabağıma boşaltarak bir mektup bıraktı ve hiç beklemeden uzaklaştı. Bu hareketi genelde resmi işlerde kullanılan baykuşların yaptığını bildiğim için şaşırdım ve merakla mektubu açtım. Mektupta şöyle yazıyordu;

"Hazel White, yarın saat 13:00 da olan tren biletinizin yoğun kar yağışı ve sis nedeniyle iptal edildiğini büyük üzüntüyle bildiriyoruz. En erken seferimiz dört gün sonra olacaktır. Bilet almak isterseniz bir baykuşla bildirmeniz halinde para iadeniz gerçekleştirilmeyecektir. Sağlıcakla kalın." Ve altında da resmi bir mühür.

6.YılHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin