Şehirden yaklaşık beş kilometre uzaklaşmıştık. Annem haritadan yolu tarif ediyordu. Bu sırada bende telefonumla müzik dinliyordum. Bir mesaj geldi, gönderen Cenkti "ne yapıyorsun oğuz, hafta sonu buluşalım mı?" Ah ben Cenk'e amcamın yanına gideceğimizi söylememiştim. Sesli mesaj bırakarak durumu anlattım. Yolculuğumuz da şuana kadar bir aksilik çıkmamıştı ve şehirden de bayağı uzaklaşmıştık. Büyük apartmanlar yerini uçsuz bucaksız yollara bırakmıştı. Güneş yavaş yavaş batıyordu. Göz kapaklarım istemsiz bir şekilde kapanmaya başladı. Kardeşim çoktan uyumuştu bile. Bende artık uyumak istiyordum Ve gözlerimi kapattım. Gözlerimi açtığımda gündüz yerini geceye bırakmıştı ama arabamız hareket etmiyordu. Babam ve annem ön koltukta uyumuştu, kardeşim halen uyanmamıştı. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken babam uyandı. Bana dönerek "korkma oğuz benzinimiz bitti biri bize yardım edinceye kadar burada kalacağız "dedi. Yedek depoyu doldurmayı unutmuş. Arada sırada böyle unutkanlıkları olur. Benimde lavabo ihtiyacım vardı. Babama "buralarda lavabo yok mudur? "diye sorduğumda Hafif tebessüm ederek. Bana döndü "nerde olduğumuzu görmüyorsun herhâlde " dedi. Etrafıma bakarak babama hak verdim. Karanlığı aydınlatan ay ışığının yardımıyla etrafı bir nebzede olsun görebiliyordum. ağaçların olduğu ıssız bir yerdeydik. Buradan kuş bile geçmiyordu lavabonun ne işi var burada? Babam arabadan inerek kendisini takip etmemi söyledi, bayağı yürüdükten sonra bana gövdesi geniş epey uzun bir ağacı göstererek burası ihtiyacını gidermen için uygun dedi. Ben ağaca doğru ilerlerken babam arabaya doğru döndü. Tam işim bitmişken karşıda parlayan bir çift göz dikkatimi çekti. Yeryüzünü aydınlatan ay ışığı sayesinde bunun bir kurt olduğunu anladım. Tek başıma kalmıştım. Kurdun bana doğru geldiğini görmemle koşmaya başlamam bir oldu. Ne taraftan geldiğimizi hızlıca zihnimden geçirdim. Kalbim sanki yerinden çıkacaktı. Nefesim kesiliyor başım dönüyordu. Korkudan ne yapacağımı bilemedim. Kurt git gide yaklaşıyordu. Çığlık atmaya başladım. Kimse beni duymuyordu. Ayağım bir sarmaşığa takıldı ve yere düştüm kurt tam üstümdeydi sıcak nefesini hissedebiliyordum. Ay ışığında parlayan dişlerini gördüm. O an korkudan ölecektim. Tam pençesini boynumda hissettiğim an silah sesi geldi. Sesin ardından kurt yere yıkılmıştı. Ben daha çok korkmaya başladım kurttan kurtulmuştum ama kim ateş etti? Yerimden doğrulup ayağı kalktığımda karşımda kırklı yaşlarda, uzun boylu, elinde av tüfeği olan bir adam gördüm. Biraz ürkmüştüm ama adam benim hayatımı kurtarmıştı. Yanıma gelerek "bir şeyin var mı delikanlı "dedi. "Çok teşekkür ederim efendim hayatımı kurtardınız" dedim. İstifini bozmadan burada ne aradığımı sordu. Bende arabamızın benzinin bittiğini ve burada mahsur kaldığımızı anlattım. Peki bu adamın burada ne işi vardı? Çok geçmeden babam koşarak yanımıza geldi. Yüzü sapsarıydı bana bir şey oldu sanmış herhâlde. Beni görünce derin bir iç çekti ve gelen bu sesin ne olduğunu sordu. O kadar endişeliydi ki yanımdaki adamı fark etmedi bile. Babama adamı göstererek hayatımı kurtardığını söyledim. şaşkın bir ifadeyle ne olduğunu sordu. Bir kurdun peşime verdiğini ve az kalsın beni parçalayacağını söyledim. Gerisi zaten ortadaydı, Ateşlenen silah ve yerde yatan bir kurt. Babam adama dönerek teşekkür etti ve ismini sordu. Adam "Ahmet" diye cevapladı. Ve " benzininiz bitmiş herhâlde" diye ekledi. Babam onaylarcasına başını salladı. Adam beni takip edin dedi ve hızlı adımlarla ağaçların arasında ilerlemeye başladı. Bizde takip etmeye başladık. En sonunda ahşap bir orman evine geldik. Adam içeri girip beş dakika sonra bir bidon benzinle geri döndü ve babama uzattı. Babam benzin bidonunu alırken, Ahmet abinin kazağı biraz sıyrılmıştı ve sağ kolundaki dövme dikkatimi çekti. Yarısı olmayan bir parşömen ve üzerinde Latince harfler vardı. Ben dövmeye bakarken. Birden uğultu sesleri gelmeye başladı. Aniden irkildik ve arkamızı döndüğümüzde az uzakta bize doğru gelen bir kurt sürüsü gördük. Ben ve babam koşmaya başladık. Ama Ahmet abi evine doğru koştu. Kurtlar Ahmet abiye yöneldi. Ahmet abi kapıyı bir türlü açamıyordu. Anahtarı içerde unutmuştu galiba. On beş dakika önce yaşadığım duyguları tekrar yaşıyordum. Ahmet abiyle kurtlar arasında yalnızca beş metre vardı. Ahmet abi silahını da içeride unutmuştu. Çaresiz bir şekilde koşmaya başladı ama artık çok geçti. Kurtlar etrafını sarmıştı. Bir şeyler yapmalıydık. Babam yerde bir şeyler arıyordu. Bir bez parçası bulmuştu. Ben bez parçasıyla ne yapacağını merak etmiştim. Elindeki benzin bidonun uç kısmına yerden kaptığı bez parçasını yerleştirip bezi ateşe verince ne amaçladığını anlamıştım. Bir patlama oluşturarak kurtları sersemletmek istiyordu. Bidonu kurtların biraz gerisine attı. Büyük bir patlama yapmayı başaran babam kurtları sersemletmişti. Bu sırada hemen Ahmet abinin yanına gidip ayağı kaldırdık. Var gücümüzle arabaya doğru koşmaya başladık. Kurtlar bizi bulmadan arabanın içine attık kendimizi. Kurtları atlatmıştık Annem ve kardeşim şaşkın bir şekilde bize bakıyorlardı. Ahmet abi patlama esnasında yaralanmıştı. Annem ilk yardım çantasını almak için bagaja yöneldi. Ahmet abiye pansuman yapılırken, konuşmaya başladı "Siz olmasaydınız şuanda belki de..." Ben hemen söze girerek" ödeşmiş olduk" dedim ve ortamı bir nebzede olsa şenlendirdim. Ahmet abinin yarasını sarmıştık. Teşekkür ederek gitmek istedi ama babam bırakmak istemedi nede olsa kurtlar halen orada olabilirdi. Ama bir yandan da benzine ihtiyacımız vardı. Babam ve Ahmet abi birlikte ormanın derinliklerine yürümeye başladılar. Bende bu arada heyecanlı bir şekilde annem ve kardeşime başımızdan geçenleri anlatmaya başladım. On beş dakika sonra babam ve Ahmet abi arabanın önünde belirdi. Ahmet abinin elinde tüfeği, babamın elinde ise bir benzin bidonu vardı. Babam depoyu doldururken, Ahmet abi bize tekrar tekrar teşekkür ediyordu. Babam depoyu doldurup yanımıza geldi. Ahmet abi müsaade isteyip ormanın derinliklerine doğru yürüdü. Bizde arabaya geçtik. Babam arabayı çalıştırdı ve yolculuğumuz kaldığı yerden devam ediyordu. Zaten az bir yolumuz kalmıştı. Benim aklımda halen bazı sorular vardı. Ahmet abinin elindeki parşömen dövmesinin anlamı neydi? Ve bu ıssız yerde mi yaşıyordu. Parşömenin yarım olması ayrı bir çelişkiydi. Latince harfleri okumaya çalışmıştım ama hiçbir şey anlamamıştım. Düşünmeyi bırakıp yolculuğa odaklandım. Siyah olan gökyüzü hafif hafif mavi olmaya başlamıştı. Günün ilk ışıkları yüzüme vuruyordu. Gece göremediğim güzellikleri şimdi görmeye başlamıştım. Etraf yemyeşildi. Bizim oturduğumuz yerdeki bütün ağaçları toplasan buranın yarısı etmezdi herhalde. Annem bana dönerek ' iyi misin?' diye sordu. Yaşadığım şoku biraz atlatmıştım ama bu yaşadıklarım on altı yaşında bir genç için biraz fazlaydı. Anneme her şeyin yolunda olduğunu söyledim. Haritayı açarak çok az yolumuzun kaldığını söyleyince içimde bir heyecan oluşmuştu. Kulaklığımı taktım, geriye kalan yolu müzik dinleyerek geçirecektim..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP KÜTÜPHANE
Mystery / ThrillerHenüz Lise öğrencisi olan oğuz'un çözdüğü bu sır yüzyıllar öncesine ait. Çalınan bir gelecek ... Belkide her şey farklı olabilirdi, Tarihte kaybolan bir kütüphane, çözülmeyi bekleyen sırlar...