1

197 12 3
                                    

Önsöz mü desem ? Hepinize iyi okumalar arkadaşlar... İlk bölümden sıkılıp bırakmanızı tavsiye etmem. Asıl bomba ileride...

Bulutların gökyüzünü kapadığı sıcak bir Mayıs günüydü. Hugo'nun vizeleri finalleri bitmişti ve üçüncü sınıftaki son haftasıydı. Aslında bu dördüncü senesiydi ancak bir sene hazırlık okumuştu.
Sabah 9:20'de evrimsel psikoloji dersi vardı. Oturduğu yerden King's College London arası otobüste 15 dakikaydı. Hugo terler içerisinde uyandı giyindi ve bir sandviç hazırlayıp stüdyo dairesinden çıktı. Merdivenlerden hızlı adımlarla indi ve son anda 40 numaralı otobüsü yakaladı. Öğrenci olduğundan 70 Penny verdi ,biletini aldı ve boş bulduğu cam kenarına oturdu.
Heyecanla telefonunu açtı ve staj başvurusuna cevap gelip gelmediğini kontrol etti. Henüz bir eposta yoktu. Sadece gereksiz reklamlar...
Güneş bulutların arasından görünmeye çalışsada bulutlar onu kapatıyordu. Her ne kadar güzel olsa da hava 19 ° idi. Sarı okul otobüsleri siyah taksiler ve çift katlı kırmızı otobüsler trafik öne çıkıyordu.
King's college london kampüsü artık görünüyordu. İnme zamanıydı.Hugo indiğinde üniverstenin görkemi binasına baktı. Eski, sarayımsı görüntüsü herkesi büyülüyordu.
Hugo psikoloji bölümü yöneldi.sınıfa son dakikada yetişti. Öğretmenleri kır ve seyrek saçlı 50 yaşlarında göbekli biriydi. Her zamanki gibi beyaz zemin üzerinde mavi çizgili gömleği ve kırmızı kravatı vardı. Ders sohbet üzerineydi.
Saat 11:40'a geldiğinde çıktılar.Hugo kantine gitti ve yiyecek bir şeyler aldı. Rejimine dikkat ediyordu, hafif bir etli salata yeterliydi. Her gün 100 mekik çalışarak yaptığı karın kaslarını bir yağ deposuna dönüştürmek istemiyordu. Yemeği bitince okuldan çıktı, Sonunda bu senede bitmişti. Bu sefer 37 numarayla parker sokağına, garsonluk yaptığı Elit Maco restoranına gitti. Annesini ve babasını 200 kişinin can verdiği uçak kazasında kaybettiğinden beri kimsesi yoktu. Kendi Harçlığını kendi kazanıyordu.
Kapıyı ittiğinde üstteki zil çaldı. Şef garson selam verdi. Hugo soldaki dik merdivenlerden aşağı yöneldi.tuvaletlerin paralelindeki odaya girdi ve dolabı açtı. Medium boy garson kıyafetini aldı ve giyindi. Papyonun kayışlarını inci beyazı gömleğinin yakasına doladı ve sıktı. Karşısında duran aynaya baktı. Siyaha yakın kestane rengi dik saçları ile oynadı. Siyah ceketini düzeltti. Takım altına zorla giydiği ayakkabıların bağcığını bağladı ve kapıya yöneldi. Merdivenlerden hızla çıktı, menüleri aldı ve siparişleri not defterine geçirmeye hazırdı.
Üç numaralı masada etrafı kızgın gözlerle izleyen bir çift vardı. Hızlıca yanlarına gitti;
-Hoşgeldiniz efendim, Siparişlerinizi alabilir miyim?
-Bu ne rezillik, 10 dakikadır burada bir garson bekliyoruz.
-Özür dileriz efendim emin olun yemeğiniz gecikmeyecek.
-Umarım...
-Buyrun efendim, ne isterdiniz ?
-Ben bolonez soslu spaghetti ve bir diyet kola
Orta yaşlarda aklaşan saçlı adam siparişini vermişti. Sıra sarı saçlı ve ayni yaşlardaki karısındaydı.
-Bende krema,mantar soslu pesto alacağım. İçecek olarak su yeterli...
-Başka bir isteğiniz?
-Hayır,teşekkürler.
Arkadaki mutfağa yöneldi ve siparişleri söyledi. Yemekler pişerken, makarnalar haşlanırken o başka masaların siparişlerini aldı ve şeflere bildirdi.aradan 15 dakika geçti ve mutfağın penceresindeki zil, tiz bir sesle çaldı. Hugo iki tabağı aldı ve önceden getirilmiş olan içeceklerin yanına, müşterinin önüne koydu. Çift yemeğini afiyetle yedikten sonra hesabı istedi. Adam hesabı görünce önce bozuldu, sonra cüzdanını çıkardı.32 £ (pound) koydu ve sonra bozuk iki £ daha ekledi. Bozuk iki £ bahşişi olmalıydı.
Aldığı maaş ve bahşişlerin toplamı ona yetiyordu Ve ortalama bir hayat sürüyordu.
Saat 17:00'ye kadar sipariş alarak ve yemeklerini vererek devam etti. Bir masa iki £ verirken bir diğeri bir buçuk £ veriyordu.
17'de mesaisi bittiğinde yürüyerek eve gitti. Evi çok dağınıktı. Yorganı, kanepenin yastıkları yerlerde, halının üzerinde sürünüyordu.
Önce evi topladı ,süpürdü. Ardından televizyonu açtı ve kanepeye uzandı. Mac bookunu açtı ve eposta adresine girdi. Gereksiz kutusunda 1 Yeni eposta bildirimi vardı. Evet, bu beklediği kişiden, Dr.Joseph'in asistanı bayan Loti'den gelmişti. Bir aylık staj başvurusu kabul edilmişti. Belli günler bazı seansları girecek Ve doktorun izin verdiği zamanlarda yorum yapacaktı. Hugo kabul edilmesini her ne kadar sevinse de pek şaşırmamıştı. CV'si gözü doyuran cinstendi. Bilgisayarın kapağını indirdi Ve güzel bir uykuya daldı.
Saat 21:04'te telefonun çalmasıyla uyandı. Arayan Ricky'di. Melodi dört kere döndükten sonra telefonu açtı. Ricky onu arka bahçesinde düzenlediği partiye davet etti. Hugo üstüne bir gömlek baktı ama hepsi kirliydi. Jean ve tişört alıp giyindi. Yürüyerek Ricky'lerin evine gitti. Survivor playlistinden "I am not that man anymore" parçası çalıyordu. Yaklaşık 10 kişi vardı...
-Heey, Hugo, hoşgeldin
-Hey, içkiler hazır mı ?, Hugo sırıttı
-Olmaz mı !
Ricky bara benzeyen standa yöneldi ve iki viski istedi. Barmen mini buzdolabından soğuk mu soğuk bardakları çıkardı, buzları içine attı ve altın sarısı Jack Daniels'ı paylaştırdı. Ricky paraya kıymış olmalıydı. Stand'daki raflarda viskiler,vodkalar,şaraplar,shot bardakları ve dahası vardı. Hugo viskisini yudumlarken, barbeküdeki biftekler insana haz veren cızıltılarla pişiyordu...
Gözüne giren güneş ışınları ve başının zonk zonk ağrısıyla uyandı Hugo. Onun dışındakiler kanepede, halıda yatıyordu. Mutfağa gidip bir vermidon (ağrı kesici) aldı. Yarım saate baş ağrısı geçmişti.
Eve gitti ve televizyonu açtı. İzleyeceğinden değildi ama, arkaplanda bir ses olması onu iyi hissettiriyordu.
Bütün haftası yatarak, kitap okuyarak, film izleyerek geçti. Zaman öldürme tanımını eyleme geçirmişti bir bakıma...
Pazartesi sabah 7'de alarmının bangır bangır gürültüsüyle uyandı. Eliyle komidindeki telefonunu aradı ve bulunca sinir bozucu melodiyi kesti. 15 dakika daha yattıktan sonra uyandı. Geç kaldığını bilmeksizin kahvaltı etti, biraz televizyon izledi ve sonra giyinip çıktı. Kapıdan bir taksi çevirdi ve 20 dakikaya ofisin bulunduğu binaya gelmişti. Dr. Joseph'in ofisinin bulunduğu binaya...
Derin bir nefes aldı ve adımını attı.
Kapıyı Hugo'nun yaşlarında, sarı saçlı, kahverengi gözlü güzel bir kız açtı. Gözlerini alamadı. Kızın yüzünde utancın desteklediği bir tebessüm belirdi;
-Jenn
-Hugo
-Geçsene...
Jen yüzünü kapatan altın sarısı saçlarını hızlı bir hareketle omzunun arkasına attı.
-Dr. Joseph nerede, Jenn ?
-Hemen ileride, sağda. Ama uyarayım, Hugo, bugün tersinden kalkmış.
Hugo gülümsedi. İlerlerken çevresini inceledi. Şık, modern düzenlenmiş bir bekleme odası vardı. Picasso, Van Gogh tablolarıyla süslenmiş beyaz duvarlar ve onlarla uyumlu kumaş, kahverengi koltuklar...
Kapıyı nazikçe çaldı ve "Gel !" Sesini duyduktan sonra içeri girdi.
-Geç kaldın ! , Bağıran doktordu.
-A..ama, Hugo konuşacaktı ki doktor onu böldü
-Hugo'ydu değil mi ?, Kafasını salladı
Bu bir psikoloji stajı ve işin sonunda psikiyatrist olmak var. Bu kesinlikle şakaya alınacak birşey değil. Tam disiplin istiyorum. Şimdi çık dışarı, ve yarın geç kalma !!!
Gerçektende tersinden kalkmış olmalıydı. Alt tarafı yarım saat geciktim, diye geçirdi içinden. Çıkarken Jenn onu gördü ve arkasından bağırdı;
-Hugo, n'oldu ?!
Ağzından çıkan tek şey şu oldu Hugo'nun
-Parker Sokağı, Elite Maco 15:30
Yelkovan üçün, akrep altının üstüne geldiğinde, saatler 15:30'u gösterdiğinde Jenn Elite Maco'nun önünde bekliyordu. Etrafını seyrederken köşede Hugo belirdi.
-Hey
-Hey
-Çok bekletmedim umarım
-Yoo, sadece 10 dakika
Hugo kapıyı içeri doğru itti ve kibarca Jenn'in önden geçmesine izin verdi. Cam kenarındaki şık bir masaya oturdular.
-Bugün neden birden kayboldun ?
- Dr. Joseph geç kaldığımı, tam disiplin istediğini falan söyledi. Yarın erken gelmeliymişim.
Hugonun elleri masanın ortasına uzanmış şekilde duruyordu. Jenn onun ellerini kavrayarak "Üzülme..." dedi.
-Sende stajyer misin?
-Evet,evet. Oxford, ikinci sınıf.
-King's London College, üçüncü sınıf
-Ailen ne işle uğraşıyor?
Jenn'in uçak kazasından henüz haberi yoktu.
-Aslında,açıklaması Hugo için zordu, annem ve babam bir uçak kazasında can verdi...
Jenn'in suratındaki gülümseme yok oldu.
-Ah,çok üzüldüm. Ben, be--
Hugo araya girdi. Jenn'in üzülmesini istemiyordu.
-Üzülme, geçti bitti. Şimdi iki sokak ötedeki stüdyo dairemde kalıyorum.
-Gerçekten mi?! Benimde Louis Caddesinde bir atölyem var. Orda uyuyorum ve resimlerimi orada yapıyorum. Hatta birkaç güne 10 resimden oluşan bir sergim bile açılacak. Ne diyeceğim, gelip görsene !
-Sana söz, açıldığı gün ilk ben geleceğim.
-o günü beklemeye ne gerek?!
Jenn Hugo'yu kollarından tutup çekti. Caddeden bir taksi çevirdiler ve atölyesine gittiler. Sergiyi gezdirdi Jenn. İçinde cidden anlamlı, manalı resimler vardı. Jenn bir süre kayboldu, bu arada Hugo resimlere dalmıştı.
İki dakika sonra elinde bir şişe şarap ve iki kristal şarap bardağıyla belirdi.
-Margaux, Fransız
Hugo gülümsedi, -güzel seçim.
Geceye kadar sohbet ettiler,içtiler. Gece onlarındı. Hugo ve Jenn'indi gece. Gökyüzünde elmas gibi parlayan dolunay ve yıldızlar onlarındı...

Kahve?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin