"Yemyeşil bir kır
etraf bir sürü çiçek
ve en güzelleri sen.
Güle oynaya koşturuyorsun o kırda, çiçekler kokunu ve güzelliğini kıskanıyor.
Sonra birkaç karahindiba topluyorsun. Ellerini siper ediyorsun rüzgar senin yerine üflemesin diye.
Kocaman bir nefes çekip var gücünle üflüyorsun.
Etrafta uçuşan yaprakları kovalıyorsun sonra da.
Yorulmuşsun, alnında inci gibi duran ter damlaları var.
Sahi Jeongguk her şey sende çok güzel duruyor.
Yere çömeliyorsun, gözlerinin içi gülüyor. Aşkla bakıyorsun her bir çiçeğe. Baktığın her çiçek tekrar tekrar diriliyor sanki.
Ben yokum, rüyamda dahi seni incitmemek için uzaktan izlemekle yetiniyorum.
Yetmiyor ama yetiniyorum işte.
Bir ara kalkmak istiyorum oturduğum yerden, yanına gelip rüzgarın sevdiği saçlarını ben seviyim diyorum. Olmuyor...Kollarım serbest, seni sarabilecek vaziyetteyim lakin İsa'ya benziyorum. Her yerim mıhlanmış, koşamıyorum. Yere iki damla düşüyor benden, bir damlası gözümden akan gözyaşı diğer damlası yüreğimden kopan sen.
Süzülüyor damlalar sessizce, ben ise hala olduğum yerde mıhlı çaresiz."