seni, sana anlatmak

549 67 20
                                    

" Bugün, iki haftadan sonra size rastladım mehlikâm. Sizi görmediğim her saniye canım çıkacak gibi olurken koca iki hafta nasıl dayandığımı Tanrı'ya sorun o bile bilmez.
Şimdi şey diyecek olursanız "Beni her gördüğünde mi aklına geliyorum?" öyle bir şey ihtimal dahilinde bile değil. Hem aklım çıkar yerinden de siz çıkmazsınız aklımdan.
Tek gayem sizi, size anlatırken benden korkmamanız. Bu yüzden yazdığım namelerin aralarını dayanabildiğim kadar uzun tutmaya çalışıyorum. Hem belli mi olur, belki siz de bir kerecik bile olsa beni merak edersiniz?

Düşüncelerimin üstüme çöktüğü bir zaman diliminde biraz kafa dağıtmak veyahut da sadece kendimi kandırmak için soluğu dışarıda almıştım. Ben diyeyim beş, siz diyin on dakika sonra rastladım size. Rastlantıların en güzeliydiniz, tıpkı ilk gün ki gibi.
Sizi gördüğüm esnada aramızda çokça mesafe olmasına rağmen olur da kalp atışlarıma denk gelirsiniz diye elim ayağıma dolandı. Kasaba meydanında koşuşturan hatta yaşı büyükçe olan insanların azarlamaktan çekinmediği küçükler gibi şen şakrak oluverdim.
Karanfilden alıyordunuz, geçen ki namemde ayak ucunuza düşen çiçekten. Merakıma da yenik düşecek olursam görmezden gelin, lütfen.
Yeminim olsun çiçekler tapılası rayihanızı kıskandı o an.
Tüm güzelliklerin hülâsası olan çehrenizden gülüş hiçbir zaman eksik olmadı. Siz güldünüz, çiçekler hasret olduğu toprağa kavuştu. Siz güldünüz, ben altında ezildiğim ağıtların sesine kulak asmayarak gülüşünüzde can bulmayı diledim.

Gittiniz, gözle görülemeyecek kadar uzaklaştığınızda başladı içimdeki o serzenişler. Dağlar duyup da perişan olacak sandım halime, belki de duydular ki heybetlerinden eser kalmadı. Ele avuca sığacak kadar küçük kaldılar.
Ben de küçücük kaldım ama kimin avucuna sığayım? Daha kendi içime sığamazken hangi elin, ellerine sığınayım?
Bu yüzden yalvarırım sizi uzaktan izlememe, her bir kusursuzluğunuzu kalbime işlememe bir şey demeyin. Eğer bir şey diyecek olursanız o dağların altında ezilir aciz bedenim, içimdeki ağıtlar en büyük korkum olur.

Ah, sevgili. Boynunda gümüşten bir haç... Gülüşün, ıssız bucaksız bir çölün vahası. Saçların, binbir çiçeğe ev. Varlığın, tüm varlıklara armağan, en çok da şu zaif adama.

dildârHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin