020

596 72 13
                                    

chifuyu, eve girmeme izin vermemiş ve kapının eşiğinde kulağıma fısıldamıştı.

"seishu, hainler geldi!"

"hakkai ve takemichi mi??" diye sorduğumda kafasını salladı. "üstelik kazutora da burada." diye ekledi.

"koca bir siktir." onu iterek içeri girdim ve hızlı adımlarla salona girdim. karşımda duran manzara epey komikti ancak gülmedim, gülemedim.

hakkai ve takemichi salonumuzda bulunan tek ikili koltuğa oturmuşlardı. kazutora ise yerde oturmuş, chifuyu'nun kedisi peke j'yi sevmekle meşguldü. hakkai ve takemichi çocuğu yiyecek gibi bakıyorlardı. ben içeri girdiğimde üçü de bana dönmüştü.

"inui." hakkai bağırmış ve yerinden kalkmıştı. ona yüz vermeyip arkamda duran chifuyu'ya döndüm. o ise bana şimdi ne yapacağız bakışı atıyordu.

"darıldın mı lan?" takemichi'nin sesiyle ona döndüm.
"sizin gibilere darılmakla vakit kaybedemem." dedim.

"sizin gibiler mi? daha dün sende bizdendin." hakkai de ellerini beline koyup sinirle konuşmuştu.

onu takmayıp yerde oturan kazutora'ya baktım. o da bana baktığında masumca gülümsedi. ben de gülümsedim. yazık, hiçbir şeyden haberi yoktu.

"hadi gidin." dedi chifuyu bizimkilere ama ikili pek onu takıyor gibi değildi.

chifuyu, oflayıp kolumu çekiştirdi.

"gitmeliler, çocuğa nasıl bakıyorlar bir görsen. hakkai az kalsın öldürecek." diye fısıldadı kulağıma.

"şey..." kazutora, peke j'nin son kez başını okşayıp ayağa kalktı. "ben gideyim chifuyu."

"ha!! neden?"

kazutora koltuktaki ceketini alıp üstüne giydi ve yanımıza geldi. daha doğrusu chifuyu'nun yanına.

"koko'ya uğrayacağım."

"koko babasının yanına gitti ama evde sanzu var."

kazutora, chifuyu ve diğer ikili bana döndüğünde öylece kaldım. niye atlamıştım ki şimdi ben buna, ağzımı asla tutamıyordum.

kazutora gülümsedi fakat bu gülümseme vay anasını gülümsemesiydi. bana "teşekkürler." dedi ve chifuyu'yla dış kapıya doğru gittiler. gitmeden arkasından son kez görüşürüz demiştim. o da el sallamıştı.

chifuyu kazutora'yı gönderdiğinde yanımıza gelmişti.
ben hâlâ daha ikisiyle konuşmuyordum, chifuyu da kazutora gittiginden beri başını telefonundan kaldırmıyordu. arada hakkai ağzını açıyor, bir şey diyecek gibi oluyor, sonra geri kapatıyordu. takemichi ise televizyondaki kanalları geziyordu.

anlayacağınız dördümüz de kazutora gittiğinden beri sessiz sessiz oturuyorduk. tek ses odadaki televizyon bazen de peke'nin miyavlama sesiydi.

"seishu harbiden mi küstün?" takemichi televizyona bakmaktan sıkılmış olacak ki gözlerimin içine bakarak konuşmuştu. chifuyu da elindeki telefonu bırakarak ikimize odaklanmıştı.

"koko'ya gitmeni istedik çünkü aranızı düzeltmeniz seni mutlu edecekti biz de senin mutluluğunu düşündük. evden kovma mevzusu ise tamamen şakaydı, ayrıca sen inat ettin. şakayla karışık öyle demiştim ama bir an da ciddileşip evden çekip gittin." hakkai tek solukta konuştu.

ikisinin de aniden böyle ciddileşmesine şaşırmıştım, oysa bir iki saate ikisini de affetmeyi düşünmüştüm.

"yalnız siz ikiniz..." chifuyu eliyle ikisini gösterip devam etti. "dalga geçiyoruz derken insanı oldukça kırıyorsunuz." dedi. haklıydı. takemichi ve hakkai aramızda en dalga geçen tiplerdi ve bazen dalga geçtiklerinde istemeden üzülüyordum.

"biz sizi kırmak istemiyoruz. tamam, elbette yersiz konuştuğumuz zamanlar oldukça bol fakat siz çokta siklemiyorsunuz diye biz dikkat etmiyoruz."

takemichi yan oturduğu koltukta tam olarak bize doğru döndü. hakkai de dudağını dişliyordu. bakışlarından az sonra ağlayacağı alarmını almıştım.

"hakkai ağlarsan hiç affetmem." dedim.

"sus ya." deyip bağırarak ağlaması bir olmuştu. hani, küçük çocuklardan en fenası ağlamaya başlar, ortalığı yıkar ya bizim hakkai de ondandı.

chifuyu bu sesi dinlememek için yanındaki kulaklığına sığınmış ve koşar adım salondan çıkmıştı. takemichi ile ben de hakkai'yi susturmaya çalışıyorduk.

"seishu, affettim demezsen susmam." kolumu tutup sarstı. koca bir bebekti.

"hakkai, harbi affettim. yeter, ağlama."

"harbi mi lan?" takemichi hakkai'yi bırakıp bana döndü.

"harbi." diye mırıldandım.

"oh be, bu sefer hiç barışmayacağız sandım." hakkai üstüme atlayıp ikimizi de yere düşürdü. bana oldukça sıkı sarılıyordu. üstüne takemichi de üstümüze atladı ve sarılmamıza katıldı.

"bensiz sarılma mı olur??" chifuyu telefonunu koltuğa atıp takemichi'nin sırtına atladı.

hepimiz iyi, hoş sarılıyorduk ama altta kaldığım her saniye ölüme daha çok yaklaşıyordum.

"kalkın üstümden, nefes alamıyorum cidden." zar zor sesim çıkmıştı. hakkai ilk baş anlamamış ikinci konuşmam da anlayıp diğerleriyle üstümden kalkmıştı. chifuyu da elimden tutup beni yerden kaldırmıştı.

"hadi gelin, kahvaltı yapalım."

chifuyu mutfağa giderken bizi de çağırdı. doğru ya açlıktan midem iyice sırtıma yapışmıştı.

hepimiz chifuyu'nun içeride biz hakkai'yi susturmaya çalışirken hazırladığı kahvaltıyı etmeye başlamıştık.

kahvaltı da takemichi yuzuha'nın kendisini sevdiğini öğrenmiş, hakkai ile laf dalaşına girmişti. chifuyu da dün gece kazutora ile neler yaptığını anlatmıştı. merak ederseniz eğer; ikisi chifuyu'nun bana yapmış olduğu (cidden bana yapmıştı ama kendi pastamı yiyemedim) pastadan yemişler ve çeşit çeşit konulardan konuşmuşlar. arada koko ile benden de bahsetmişler. buralar boş ayrıntı boş verin. sonra da kazutora aile meselelerini anlatırken balkonda ikisi de uyuyakalmış. hepsi konuşmayı bitirdiğinde bana dönmüşlerdi, böylece ben de dün gece ne olduysa kelimesi kelimesine anlatmıştım. fakat kahvaltının sonlarına doğru chifuyu'nun söyledikleri yüzünden aklımda koskoca yeni bir düşünce peydahlanmıştı.

bu hakkai ve takemichi çok fenalar.

my gfs ex, kokonuiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin