"C'mon guys. Don't worry, I'm okay!"

25 2 16
                                    


bir önceki bölümde medyaya sonradan eklediğim videoyu ve bölüm sonunda yazdığım notu okumadıysanız gidip bi bakmanızı öneririm. hikaye ile ilgili önemli bir detayı eklemeyi unutmuştum da. onu ekledim

--------

Diğerleri selamlaşırken sawamura ve azumane, turuncu saçlıyı soyunma odasına getirmişti. azumane içeriden soyunma odasıyla birlişik olan tuvalette lavabo kenarında Shoyo'nun bacağını yıkarken sawamura da buz almak adına odadan kısa bir süreliğine çıkmıştı. Azumane, soğuk suyla minik olanın bacağını yıkayınca yavaş hareketlerle onu soyunma odasındaki banklardan birine oturttu. Sawamura da tam vaktinde gelip buzu, bacağına düzgünce yerleştirmesi asına Shoyo'ya vermişti. Zaten bu sırada takımın geri kalanı ve Ukai koç içeri girmişti. Bütün takım farklı bir ağızdan Shoyo'ya iyi olup olmadığını soruyordu. Ortam çok gürültülüydü.

"Shht tamam, sessiz olun." Ukai'nin sesiyle herkes yavaş yavaş konuşmayı kesti ve oldukları yere oturdular.

"Evet, bir bakalım." Ukai, Shoyo'nun yanına çökmüş, onunla konuşuyordu. "Biraz daha iyi misin?" Shoyo başıyla onaylarken aynı anda konuştu "Evet sensei." Ukai aldığı cevapla hafifçe gülümseyip aklına gelen şeyle azumaneye döndü.

"Asahi, Kiyoko'nun yanına gidip havlu getirebilir misin? Ukai sensei Hinata için istiyor de o anlar hangi havlu olduğunu." Azumane hemen ayaklanıp kısaca tabiki sensei diyerek odadan çıktı. Bu sırada Ukai boş durmamış, Shoyo'nun bacağını yavaşça kırıp tekrardan uzattırıyordu.

"Canın acırsa söyle." Shoyo hafifçe başını salladı ve Ukai'yi izledi. Bacağını dikkatlice tutmuş, sakince hareket ettiriyordu. Bir yandan da içini rahatlatıcak şeyler söylüyordu. "Gördüğümüz kadarıyla bacağında herhangi bir morarma olmadı. Bu da demektir ki bacağında herhangi bir kas yırtığı yok. Zaten olsa hem morarırdı, hem de sen acıdan yerinde duramazdın. Yani ufak bir incinme sadece. Yarın maça gelmezsin, dinlenirsin. Sonrasına bir şeyin kalmaz." Bütün takım, içlerinin rahatladığını belirtircesine kendi aralarında mırıldanmaya başladı.

Ancak Tobio rahatlayamamıştı. Zaten Shoyo az önce acıdan yerinde duramıyordu ve kimse bunu fark etmemiş miydi? Canının acıdığını illa ki ağlayarak ya da bağırarak göstermesi gerekmiyordu. O asla canı acıdığında kimseye göstermezdi ki zaten. Anlayamazdınız ona bir şey olduğunu. Onun böyle davrandığını aslında kolayca anlayabilirlerdi fakat kolaya kaçıp Ukai koça güveniyorlardı. Tobio bu şekilde kendini düşüncelere kaptırdığı sırada Azumane elinde havluyla içeri girdi.

"Geldin mi, şimdi onu ıslat ve bana ver." Azumane hemen yan taraftaki lavaboda havluyu ıslatıp Ukai'ye verdi. Ukai de yavaşça ıslak havluğu turuncu saçlının sol dizine sardı, ardından da buzu koydu.

"Tamamdır, benim buradaki işim bitti. Ancak anneni araman gerekecek Hinata. Seni şuan yürütemeyiz, birinin seni alması gerek." Shoyo kısaca onaylayıp çantasının yanında duran Ryunosuke'den telefonunu vermesini istedi. Telefonu alınca hemen annesini aradı. Onu endişelendirmeden kısaca düştüğünü ve gelip kendisini alması gerektiğini söyledi. Her ne kadar sakince ve bir şey yokmuşcasına anlatırsa anlatsın annesi her türlü endişelenir fakat soğuk kanlılığını korurdu.

Bütün takım Ukai'nin peşinden soyunma odasından çıkınca Tobio ve Shoyo yalnız kalmışlardı. İkili önce birbirlerine baktı, ardından da Tobio hiç vakit kaybetmeden koşarak partnerinin yanına gelip ona sarıldı. İkisi de birbirini bırakmak istemiyordu. Shoyo, yüzünü gömdüğü göğüs yüzünden boğuk çıkan sesiyle konuştu.

"Korktum Kageyama. Çok korktum." Tobio yavaşça ondan ayrılırken konuştu.

"Biliyorum. Çok korktun biliyorum." yavaşça eğilip Shoyo'nun yüz hizasına geldi. Dolu gözleriyle dokunsan ağlayacak gibi görünüyordu turuncu saçlı.

"Kageyama, gerçekten çok korktum, hareket edemedim, düzgün nefes bile alamadım. O an ne olduğunu anlamadım bile. bir anda birlikte geçirdiğimiz bütün güzel anlar, maçlar, antrenmanlar gözümün önünden geçti." Shoyo ağlamaya başlamıştı ancak ağlamasına rağmen hala gülümsemeye çalışıyordu. Sesi titriyordu ancak şuan bunu umursayacak durumda değildi.

Tobio da partnerinin ilk defa ağlamasını görmesi üzerine dumura uğramıştı. Gözleri onda kitlenmiş, başka bir şeye odaklanamıyordu. Shoyo ağladığını fark edince titreyen elleriyle göz yaşlarını sildi.

"Neyse, şimdi diğerleri gelir. Toparlan sende, onlarla gitmen gerek. Otobüse geç kalırsan seni bırakıp kaçarlar söyleyeyim." Shoyo dediklerinin üzerine kıkırdadı ancak bunu sadece gülmek refleks olduğu için yapmıştı. O her zaman, ağlarken bile gülerdi. İstisnasız her durumda.

Zaten Shoyo'nun sözü üzerine diğerleri de içeri girmişti. Ukai ile birlikte gitmelerinin amacı gerçekten bir şey olup olmadığını öğrenmekti. Eğer Ukai sırf Hinata korkmasın diye yalan söylediyse, en azından onlar gerçeği öğrensin diye gitmişlerdi. Ancak Ukai aynı şeyleri onlara da söyleyip postalamıştı onları.

Zaten odaya girdikleri andan itibaren turuncu saçlıyı soru yağmuruna tutmuşlardı. Kei bile.

"İyisin değil mi Hinata? Gerçekten çok kötü düştün." turuncu saçlı, kendisine yaklaşan tadashi'ye gülümsedi.

"Evet Yams. Merak etmeyin, çok iyiyim." baş parmaklarıyla kendini gösterip sağ gözünü kırparak çocukça gülümsedi turuncu saçlı. Hepsi belli etmese bile şu halde bile gülümsemesine şaşırıyordu. ardından Koushi konuştu.

"Hey, iyi olduğuna eminsin değil mi?" endişeli sesinin ardından shoyo hafifçe kaşlarını çattı.

"Hadi ama çocuklar. Endişelenmeyin lütfen, ben iyiyim!" turuncu saçlı tekrardan gülümsemeye başlayınca takım aradaşları da iyi olduğuna emin olup hazırlanmaya başladı.

Yaklaşık 10 dakikanın ardından Ryunosuke, Tobio ve Shoyo hariç geri kalan herkes otobüse yerleşmişti. O ikili bir türlü Shoyo'dan ayrılmak istemiyordu. Zaten Ukai ve Takeda da soyunma odasının dışında Bayan Hinata'yı bekliyorlardı. Onlar bile Shoyo'yu bırakmak istemiyordu.

Bayan Hinata çok geçmeden gelmişti. Kısaca önce Ukai ve Takeda ile konuşup ardından soyunma odasına girdi.

"Shoyo, iyi misin?" Bayan Hinata endişesini gizlemeye çalışsada sesi onu ele veriyordu. Soğukkanlı görüntüsüne nazaran sesinden endişeli olduğu az biraz anlaşılıyordu.

"Evet anne, iyiyim." değildi. Fakat insanları boş yere korkutmak istememişti. O yüzden her zaman yaptığı gibi iyiyim yalanını oynuyordu turuncu saçlı. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı.

"Eşyaların falan hazır mı?" başıyla annesini onayladı.

"Yalnız hava çok soğuk, sweatin yok mu üzerinde?" shoyo aklına gelen şeyle yanında duran çantasınan toz pembe kazağını aldı, üstündeki maç formasını çıkarttı ve kazağı üstüne geçirdi. O kazağı ablasından almıştı, rengi çok hoşuna gittiği için giymek istemişti.

"Hazırım." gözlerini kısarak sırıttı. Şu haliyle bile insanları yatıştırmaya çalışıyordu. O sırada Takeda sensei içeri girdi.

"Arabanız ne taraftaydı Bayan Hinata?" annesi kısaca otoparkın girişinde olduğunu söyleyince Takeda sensei tekrardan konuştu.

"Tanaka, gel birlikte Hinata'yı arabaya taşıyalım."

















anneme bayan hinata demek çok garip geldi. bu arada hikayede natsu shoyo'nun kuzeni, shoyo'nun da kendinden 9-10 yaş bütük yani 24 yaşında bir ablası var.

rupture of anterior cruciate ligament Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin