-saclarin yumusacik-

239 15 24
                                    

onunla herhangi bir arkadaşımla konuştuğum gibi konuşmuyordum ve o da aynı şekilde bana jisung'a davrandığı gibi davranmıyordu. aramızda farklı bir enerji vardı. ilk başlarda eğlencesine yürüdüğüm çocuğa karşı içimi kıpır kıpır yapan hisler besliyordum ama bunun adını ben de koyamıyordum. bunu saçlarına uzunca dokunduğum zaman iyice anlamıştım. kimin arkadaşının saçına dokununca kalbi hızlandırdı ya da heyecandan elleri titrerdi ki?

dün akşam yaşanmıştı kalbimi ağzımda attıran bu olay. "yarın saçlarına dokunabilir miyim?" mesajımdan sonra hiç beklemediğim bir şey olmuştu. minho yurdumun önüne gelip bana "neden şimdi dokunmuyorsun?" yazmıştı. penceremden aşağı baktığımda o yarım sırıtışını gördüm. hiç kimse bu kadar güzel gülmüyordu şu dünyada. üstümü başımı ne ara düzeltiğimi anlamadan kendimi aşağı ışınlamıştım resmen. evet, karşısında salak gibi gülümsemekten başka bir şey yapmadım. o garip 30 saniyeden sonra bana "selam chan, daha bekletecek misin beni?" dedi. o konuştuğu an kendime geldim, rüyada gibiydim. kem küm ettikten sonra gerçekten sadece saçlarına dokunmam için mi bu kadar yolu geldiğini sordum. gerçekten de sadece benim için bu kadar yolu gelmişti.

daha fazla ayakta kalmamak için yurdun önündeki kaldırımlara oturduk. garip bir hava vardı, biraz serindi ama üşütmüyordu. biraz havadan sudan konuştuktan sonra buluşmamızın asıl amacına gelmiştik. "neden buraya geldiğimi unuttun sanırım" diyip gülümsedi. neyi imâ ettiğini anlıyordum ama anlamazlıktan geliyordum. çünkü utanmaktan yanaklarım kırmızıyı da geçip morarmıştı resmen.

utandığımı anladığı için konuyu değiştirmişti. yurtta içecek bir şeyler olup olmadığını sordu. hemen ayağa kalkıp yurttaki tüm içecekleri sayıp hangisini istediğini sordum. karşımda kahkaha atıyordu. komik bir şey mi vardı anlamadım. "noldu, neden gülüyorsun?" diye sordum. "içeceklerin adını tek nefeste sayman çok tatlıydı." dedi. utançtan renk değiştiren suratım şu an hangi renge sahipti bilmiyordum. daha sonra bana bergamotlu çay içmek istediğini söyledi. pek çay içen biri değilmiş ama bergamotlu çayımı merak etmiş. hemen yurda girip çay için su koydum. tesadüfe bakın ki yurtta bir tanecik temiz bardak vardı. mecburen aynı bardaktan içecektik. hayır, aynı bardaktan içmek için çaba sarf etmiyordum. çayı bardağa koyup yanına geldim. bir yudum o, bir yudum ben derken bardağın yarısı boşaldı. ona doğru döndüm. garip bir sessizlik vardı ama rahatsız edici değildi, aksine huzur vericiydi. saçlarına sokak lambası vuruyordu. hafif rüzgarla birlikte perçemleri uçuşuyordu. gerçekten oyuncak bebeklerden farksızdı. usulca saçlarına dokundum. kafasını omzuma yasladı. sanki ben kolayca saçlarına dokunabileyim diye eğilmişti. ince düşünceli birisiydi. saçlarını okşamaya devam ettim. kafamı biraz yaklaştırıp onu korkutmadan kokladım saçlarını. bebek gibi kokuyordu. sert görünüşünün aksine kokusu çok yumuşaktı.

nasıl geçtiğini anlamadığım birkaç dakikadan sonra kafasını kaldırdı. göz bebekleri tam gözlerimin içine bakıyordu. kendinden emin bir şekilde sordu; "peki ben, ben ellerine dokunabilir miyim?" hiçbir şey demeden sadece ellerimi uzattım. yavaşça tuttu, sımsıkı sardı kendi eliyle. ellerinin sıcaklığı kalbimi ısıtmıştı.

yoldan geçen insanların garip bakışlarına rağmen uzun süre elimi bırakmadı. bu güzel ânı bozan bir şey olmalıydı elbette. yurdun kapanış saati... istemeyerek bıraktım ellerini. gitmem gerekiyordu. ikimiz yavaşça ayağa kalktık. aynı anda gözlerimiz birbirini buldu. hiç tereddüt etmeden beni belimden tutup yavaşça kendine çekti ve sımsıkı sarıldı. cesurdu. ardından ben de ellerimi boynuna doladım. yurttakilerin görecek olmasından bile korkmadan sarıldım ona.

minho yanımdan gideli saatler olmuştu. hala yaşadığım şeyleri sindiremiyordum. kafamda çok fazla soru işareti vardı ve eminim onun da vardı. oturup uzunca konuşmaya ve içimizi dökmeye ihtiyacımız vardı. kafamızdaki şeyleri anlatmalıydık. bunu bilmeye hakkımız vardı. ilk olarak kimdi o çocuk? kafamı en çok karıştıran şey buydu. neyiydi minhonun? neden bu kadar yakınlardı? herkesle arasına bi mesafe koyan minho, neden onunla arasına tek bir taş bile koymamıştı? eminim o da benim hislerimi merak ediyordu. sıradan bir arkadaş değildik ama daha ötesi de değildik. tüm bu belirsizlikleri çözmek ikimize de iyi gelecekti. ama ne zaman olacağını ben bile bilmiyordum çünkü cidden bunlar için hiç cesur biri değildim.

~~~

~~~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

evet ilk defa duz yazi yazdimbok gibi olsa da gusel diyin ki uzulmiyimbiraz gasis biriyimneuse yorum yapip oy verin lutfenbi de reklam falan yaparsaniz tadindan yenmezbu bolum sevgili karima gelsin3 okuyucuma ii geceler<3

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

evet ilk defa duz yazi yazdim
bok gibi olsa da gusel diyin ki uzulmiyim
biraz gasis biriyim
neuse yorum yapip oy verin lutfen
bi de reklam falan yaparsaniz tadindan yenmez
bu bolum sevgili karima gelsin
3 okuyucuma ii geceler<3

only love can hurt like this | minchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin