1

1.8K 158 43
                                    

Üç yüz elli altı bininci acı kahvemi içtiğimde geleceğini söyleyen bir çocuk tanıyorum. Yanağında bir yara izi, parmağında bir yanık ve iki tane de kalemi vardı. Bir tanesinin ucu bitti, uç bulamadım. Diğeri de kurşundu, yaza yaza törpülendi. Ben daha on beşinciyi içtim, üç yüz elli beş bin dokuz yüz seksen beş tane kahve kaldı. Tadına hâlâ alışamadım; ağzımı ekşitti, kalemleri de tükendi. Bu yüzden gelsin istedim.

Biraz zorba ve hırçındım bu çocuğa karşı. Hayır, yanağında yara izi var diye değil ama biraz fazla fütursuz diye belki. Ya da okuldaki herkesin ona tanıdığı bir imtiyazdan dolayı çınar ağacı hep onun diye. Ben de biraz oturayım diye bacağını tekmelerdim de kalkmazdı. Belki neden tekmelediğimi söylesem kalkarmış da ben söylemedim. Şimdi çınar ağacı hep boş. Ben de geride kalan dalları tekmelerim, oturduğu yere kök saldı diye midir bilmiyorum. Tespit yapmakta pek iyi değilmişim Yoongi söyledi. Ben niye zorbaydım bu çocuğa karşı diye ona mı sorsam dedim fakat o da tespit yapmakta pek iyi değilmiş galiba.

Bu çocuk bu yüzden gelmeli. Üç yüz elli beş bin dokuz yüz seksen beş kahveyi beklememeli. Ucumu değiştirmeli, kalemimi açmalı. Dalga geçer gibi bakmalı, hakkında hiçbir şey söylememeli, converse giymeli, çınar ağacında uyumalı ve kimseye yerini vermemeli. Ağzı burnu kırık kanamış gelmeli, kafasını dolaba çarptığını söylemeli. Yalanlarına inanmalı. Artık zorbalık da yapmam belki söz vermeliyim. Ama tespit yapmalı.

Üç yüz elli altı bin tane kahve içince yanına ben mi giderim acaba diye öyle söyledi. İnsan o kadar kahveyle ölür herhalde.

Çok istedim, biraz imkansızmış Yoongi söyledi. Bu yüzden tek başıma tespit yapmak için tek tek içtiğim kahvelerden ilerlemeyi seçeceğim.

İlk kahvemi ondan özenip içmiştim. Beni o noktaya getirene kadar hiç dikkatimi çekmeyen, sima olarak az buçuk hatırladığım bir çocuktu. Bana ilan-ı aşk ettiğinde bile fütursuz olan bu çocuk, yani Jungkook çevrem tarafından ibne diye yaftalandığında ezberimde böyle kaldı. İğrenmem gereken biriymiş gibi hissettim.

Telefonuma bakıp o zamanlar acı almadığım kahvemi içiyordum. Arkadaşlarım yanımda bir şeyler hakkında gülüşüyor, okul kalabalığının gürültüsü kulaklarımda yankılanıyordu. Bir eli cebinde, başı hafif öne eğik, saçlarının yüzüne düşürdüğü gölgeyle tepemde durdu ve "ya ben sana biraz aşık oldum galiba" dedi. Yanımdakilerin odağı güldükleri şeyden bir anlığına çekildi ve sessizlik oluştu. Elbette kimse böyle bir şey beklemiyordu. Yoongi ağzından bir şey püskürtür gibi gülmeye başladığında kaşlarımı çattım, gözlerindeki kırgınlığı gördüm. Bir gölge gibi geçip gitti ya, ha o gölge bir daha dönmedi. Yüzüne donuk gözlerle baktım, şok olmuştum.

"İbne." dendiğinde halüsine hâlimden kurtuldum, ağzımı açıp bir şey söyleyecektim ki yürüyüp gitti.

Vurdumduymazlığının izzetül ikramını sikeyim dedim arkasından. Beyin kanaması da geçirse puşt gibi güleceğini düşünüyordum.
Aşık olan kafaya takar, aşık olunan hiç umursamaz klişesinin tam aksiydi. Rolümü çaldığına sinirlendim. Ben de onun rollerini çalmaya başladım. Kahveme bir daha süt koymadım, şeker ya da aroma da katmadım. Dümdüz americanosundan içerek ilkini bitirmiş oldum. Kullandığı bej defterden bir tane de kendime aldım, beyaz tişört koleksiyonum oldu ama bi tane kalemim olmadı galiba.

Şimdilerde fark ediyorum, uzun süre belki ona kendimi kanıtlamaya çalıştığımdan bu kadar zorbaydım; homofobik eğilimli bir insan olduğumdan değil. Bu içtiğim ilk kahve için ilk tespitim olmuş oldu.

İkinci kahvemi yanağındaki yara izinden kendime bi tane yapmak için çabalayıp başaramadığımda aldım. Motivasyon kahvesiydi, bir de bir sıra önümdeydi. Lise zamanlarımın salaklığı mı dersin, acı kahve daha olgun gösterir beni diye düşündüm. Öyle kolay kolay gelip arkadaşlarımın yanında beni rezil edemesin istedim. Saygı duyar sandım. Çocuk olduğumu anlamasın istedim. Aşık olmamış, galibaymış. Galiba demeseydi çocuk olduğumu anlardı dedim, beni her halimle bilirdi. O ise başını hafif arkasına çevirip sırıtmayı seçti.

acı kahveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin