Beşinci acı kahvemi Mi Cha getirmişti. Onun yanında içeceğim ilk kahve olacaktı.
"Kusura bakmayın beyler, evde süt kalmamış." dedi tepsiyi masaya yerleştirirken.
"Sorun yok, ben bu şekilde içiyorum zaten." diye soğuk bir tonda yanıt verdi, sonrasında sırıtarak bana döndü. "Taehyung da acı sever... Değil mi Taehyung?"
Aşağıdan agresif bir bakış attım.
"Öyle mi?" dedi Mi Cha. "Çocukluğumuzdan beri şeker bağımlısı diye bilirdim seni, Taehyung."
Neden böyle bir hareket yaptığını anlamıyordum. Kendince oyun oynuyor olmalıydı zira Jungkook'un kıskançlık edebileceği ortadaydı. Ses tonu da imalıydı üstelik.
Jungkook hiç bozuntuya vermedi, fakat kafede yaşadığımız muhabbetin üstüne geldiğinden hoşuna gideceğine emindim. Gıcık oldum. Mi Cha'nın yaptığı ikinci kalleşlikti bu yani.
"Öyle canım. Yeterince bilmiyormuşsun demek ki." diye karşılık verdi. Hani tek canı bendim? Pis sapık.
"Neyysssse....Eline sağlık, Mi Cha." diyerek konuyu dağıttım, içecekten bir yudum aldım ve Jungkook yüzümü buruşturduğumu fark etmesin diye on takla beş de parande attım.
Ben, öncesinde oturduğum sandalyeye yerleşirken "Iy bu ne ya? Bir kahve bu kadar kötü yapılabilirdi cidden." dedi kendini bilmez paşazade.
"İçmeyebilirsin Jungkook." dedi Mi Cha, yine imalı bir tonda.
"Yok, zorunluluktan içiyorum bebeğim. Kafein krizine girmeme az kaldı. Üstüne çok alınma yani." Öpücük attı.
Bu adi ve yavşak mimikler yalnızca benimdi. Sahibi bendim. Sadece bana yapabilirdi. Bu ne cüret be diye üç dört saniye krizlendikten sonra kendime, kendine gel Taehyung tokadı çarptım içimden. Hayırdırmış o zamanlar, bu ne inatçılıkmış be kardeşim. Kabul et gitsinmiş.
Mi Cha gözlerini devirdi ve yanıma oturmak için hareketlendi. Tam o anda yanımdaki sandalyeyi Jeon kaptı.
"Hay aksi... Kendine bir sandalye getirmen gerekecek anlaşılan küçük hanım."
Burnundan nefeslenip yumruklarını sıkan Mi Cha tam yanıt verecekti ki Jeon yine köyün sazcısı kesildi.
"Misafiriz sonuçta, öyle değil mi?"
Uğraşamayacağını düşünen Mi Cha dilini ağzında yuvarlayıp içeri gitti, Jeon'sa arkasından el sallıyordu. Kahvesinden bir yudum daha aldıktan sonra omzumu dürttü.
"Fena değilmiş." dedi elindeki içeceği kast ederek.
"Çok fenasın Jungkook." dedim bıkkın bir sesle. Omuz silkti. Mi Cha döndüğünde sandalyeyi yanıma koyacaktı ki, Jeon sandalyemi masanın köşesine ittirip ortaya geçti. Masanın hemen bitişiğinde bir kitaplık olduğundan yer bırakmamıştı.
"Ups... Sanırım oradan dinlemen verimli olmayacaktır öyle değil mi Mi-Cha!" diye heceledi. Jungkook'a ettiğim sinkaflı sözlerin arasına adi çocuk da eklenmiş oldu böylece.
Mi Cha gözlerini devirip güldü ve en sola oturmak durumunda kaldı. Güç bela anlatıma başlayabildiğimde Jeon pür dikkat beni dinliyor, önlerine bıraktığım her soruyu hemencecik cevaplıyor, yer yer Mi Cha'yı gördüğüm açıyı yayılarak kapatıyor, her seferinde de bahane olarak çözerken kopya çekmesinmiş; öyle diyordu.
"Jungkook!" diye sitem ettim en sonunda.
"Ne ya?!" deyip omuz silkti. Bir yandan sol kolu tüm masayı kaplıyor, öbür taraftan elini suratına yaslamış çocuk gibi dudak büküyordu. Diğer eliyle sırtını arkasındaki kıza bile dönmeden onu işaret etti. "Şu tipe bak hayır gelir mi sence? Eminim sınavda da kopya çeker bu."