2

576 99 4
                                    

Sinir ve sabır yönetimş konusunda kendimi bildim bileli kötüyüm.

Jungkook'u o günden sonra pek görmedim. Sabredemiyordum. Nerede olduğunu merak ediyordum, gizlice defterime sıkıştırdığı numarasını aramak ve nerede olduğu konusunda derhal bana hesap vermesini istiyordum ama dediklerini haklı çıkarmak, daha da öte bununla yüzleşmek zor geliyordu. Dördüncü acı kahvemi telefon numarasıyla bakışırken içtim. Neyse deyip elimde buruşturuyordum ama çöpe atmaya meyledemiyordum.

Zaten bir rakam da silinmişti kağıttan. Gece uyuyamadığımda ve bir anlığına telefonuma yazdığımda ezberlediğimi fark ettim. Ve onu gizli numaradan aradım.

"Alo?"

Sessizlik. Ne diyecektim ki?

"Alo??" Kapatacağını düşündüm. "Ya bi köyün delisisin ya da bana deli olmuşsun."  Sonra suratıma kapattı. Mal çocuk.

Annesiyle bağlantılı olmayan bir piçlik vardı bu çocukta. Ve ben bu çocuğun dediği bu cümleyle gidip bir benzinlikten dördüncü acı kahvemi aldım. Herhangi bir köyden değildim ama deli olduğum kesindi. Herhangi bir köyden olmak istedim. Sözlerini haklı çıkaramayacak kadar çocuk ve ergendim.

Ertesi sabah okulda arkadaşlarımla yürürken ona rastladım. Kırmızı bir beresi, kahverengi deri ceketi, yeşil kargo pantolonu ve siyah bir tişörtü vardı. Güzel giyindiği için çok net hatırlıyordum bunu. Telefonunu karıştırıyordu. Bana ufak bir bakış attı ve dümdüz bir suratla telefonuyla uğraşmaya geri döndü. İnanılmaz şaşırdım. Aşkım maşkım demeyecek miydi diye bekledim. Yoongi'nin bakışları ikimiz arasında mekik dokuyordu. Sessizlikle geçen iki dakikanın akabinde ilk konuşan ben oldum. Galiba herhangi bir köyün delisi olmuş oldum. Çünkü ona "Ne oldu? Yüz vermeyince kuyruk acından sessizleşmişsin bakıyorum?" dedim. Daha fazla ergen olmamın ardına sığınmak istemiyorum.

Yoongi histerik bir kahkaha attı. Diğer çocuklar da gülüşürken başını sonunda telefonundan kaldırabilmişti. Gözlerini kıstı, etrafı süzdü. Ardından yürümeye devam etti ve girdiği sınıfın kapısını gürültüyle kapattı. Bu da yine kimsenin Jungkook'tan beklemediği bir tepkiydi.

Yetmiş kahveyi aynı anda içeceksin ve Jungkook'un asabileşeceğine inanacaksın deseler, yüz seksen tane daha içer yine inanmazdım. Yüzsüzlüğünün ve kalpsizliğinin haddini hesabını yaparken yanlışlık olmuş diye düşündüm. Ben, daha doğrusu kimse onu kırabileceğimize inanmıyorduk. Ve her şeyi dalgaya almasının sonu daha da kötü bitemezdi.

Boşboğaz kızın teki heyecanlı bir şekilde koridorda yanımıza geldi. "Beyler bayanlar! Jungkook'u Bay Jeon deli gibi azarlamış!" Bay Jeon babasıydı. Aynı zamanda okulda müdür yardımcısıydı.

Bizimkiler aralarında fısıdaşırken hayatında başka olayı olmayan insanlar da konuşmamıza kulak kabartıyordu. O sırada kekeleyerek sordum. "N-neden, napmış yine?"

Kız haylaz haylaz döndü. "Bilmiyorum artık. Galiba birileri seni rahatsız ettiğinin haberini uçurmuş."

"Aynen öyle oldu." dedi Yoongi.

Kaşlarımı çatarak döndüm. Omuz silkti.

"Ne oğlum, yalan mı?" dedi. Naptın sen der gibi başımı eğdim.

"Ne yani? Senin de mi adını çıkarsın? Seni bilmem ama ibne takımı olarak gözükmek istemem şu okulda." dedi. Hemen kendimi toparladım, başımı salladım.

"Ha aynen.." dedim başımı eğerek. "Haklısın."

İkna olduğumu görünce sakinleşti. Aramızda geçen birkaç saniyelik sessizliğin ardından zil çaldı. Kız gitmeden "Ha bu arada," dedi.

"Bay Jeon, Kim Taehyung bana bi gözüksün de dedi."

Kanım çekildi. Bu konuyla herhangi bir şekilde yüz yüze gelmek istemiyordum artık. Ayrıca çok sert bir adamdı. Koskoca adamı bile oturup ağlatacak bir ses tonu vardı. Kimseye bir şey çaktırmadan yürüdüm.

Kapıyı tıklatıp girdiğimde, beklediğim gibi öfkeli bir bakışla karşılaşmadım. Oğlunu ayarttığımı düşünüp bana yüklenecek diye beklemiştim. Anksiyete krizimin tutacağı vardı.

"Gel Taehyung, oğlum." dedi karşısındaki koltuğu işaret ederek.

"Nasılsın? İyi misin?"

"İyiyim Bay Jeon sizler nasılsınız?" dedim başımı eğerek.

"Sağ olasın, sağ ol." Oturduğu yerde kıpırdandı. "Seni buraya niye çağırdığımı biliyor musun?" dedi.

"Hayır efendim." dedim. Okula ilk geldiğimde bu adamla el sıkışmıştık. Elimin kırılacağını düşünmüştüm. Yine kırası kaldı içinde herhalde diyerekten ellerimi cebime soktum.

"Taehyung..." İç çekti. O sırada kapı tıklandı. Jungkook öfke saçan bakışlarla içeri girdi. Bakışlarını üzerimde hissediyordum.

Karşımdaki koltuğa oturdu. Gözü üstümdeydi. Babası ona yan bir bakış atıp tekrar bana döndü. Jungkook bu sırada beni izliyordu, benimse başım hâlâ öndeydi.

"Jungkook sana verdiği rahatsızlık dolayısıyla ilk önce benden, sonra benim adımı..." Boğazını temizledi. Dili dönmüyordu. "Homoseksüel şakalarıyla," dedi bastırarak. "karaladığı için benden özür dileyecek." Yuh ama artık diyemedim. O dakikalarda kendimi sorguladım. Evet, gerçekten bazı insanların bu bireylere karşı ciddi bir hassasiyeti vardı diye düşünüyordum o sıralar. Ama sanki okulda cinselliğe dair herhangi bir şey yaşanmış da herkes bunu duymuş gibi bir tepkiydi bu dedim. Ben böyle biri değilim, Yoongi ya da diğerleri de olmamalıydı diye düşündüm. Darağacına yatır da tam olsun diyemedim.

Yutkundum. Başımı hafif kaldırıp ilk Bay Jeon'a, sonra ona baktım. Bacaklarım açık, kollarını kavuşturmuş oturuyordu. Bakışlarını hâlâ hiç çekmemiş, bir şey söyler miyim diye ağzımın içine bakıyordu. Başımı yeniden eğdim.

"Önemli değil Bay Jeon. Lise çağlarında emin olun bu ve bundan beter şakalar herkesin arasında dönüyor."

Birkaç kere emin olup olmadığımı sordu. . Her seferinde reddettim. Jungkook'unsa şaşırdığını hissedebiliyordum Oğlu olmasa başka biri yapsa bu kadar müdahele etmezmiş öyle dedi. Babam da çok saygıdeğer bi adammış ondan bahsetti. İbne kelimesini o da kullandı. Ona bu yetkiyi veren kurumu, sonra o beyni ve kalbi veren tanrıyı sorguladım. Oğlunu ne olursa olsun birinin önündeyken savunmak yerine yerden yere vurması hiç normal değildi.

Çıktık, herkes derste olduğundan bomboş koridorda sessizce yürüyorduk ve o hâlâ bana bakıyordu. Dayanamadım.

"Ne bakıyorsun?"

"Neden bir şey demedin?" Onu ciddi gördüğüm tek andı.

"Üzerine alınma. Baban pek kibar bir adama benzemiyor, günün sonunda bana kızar diye-" Bileklerimden tutup beni duvara yasladı. Az önce ağzının payını veren babasını unutmuştu, cüretkarlığını Bay Jeon'dan aldığını anladım.

"Sıkılmadın mı Taehyung herkese yalan söylemekten, en çok da kendine?" Bakışları gözlerim arasında mekik dokuyordu.

"Ne ima ediyorsun Jungkook?" dedim sakin kalmaya çalışarak.

"İtiraf et. Et artık." dedi pişkin pişkin. Yapıştıracaktım iki tane de kendimi tuttum.

"Ne saçmalıyorsun? Dersini almadın mı oğlum?"

"Beni istemediğini söylerken gözlerini kaçırıyorsun. Ağzın başka şey söylüyor gözlerin başka." Sustum. Bileklerimi bıraktı ve birkaç adım geri gitti.

"Ben de seni seviyorum canım benim." diye fısıldadı diğerleri duymasın diye. Ve gitti.

acı kahveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin