Bu sabah benim için ayrı bir güzeldi, sanki her ne olursa olsun kimse kalbimi kıramayacakmış gibi. Bugün teyzem bize gelicekti, bir kaç gün kalıp yine dev binaların arasındaki evine geri gidicekti.
Dün temizlediğim eve kısa bir bakış atıp üstüme geçirdiğim yün hırkamla dış kapıya yaklaştım, kapıyı açmadan önce yerdeki kara lastik olan ayakkabılarımı giydim, tahta kapının demir tutamacından sol elimle tutup baş parmağımla hafif çıkıntı olan demire baskı uyguladım ve kapının açılmasını sağladım.
Kapıyı kendime doğru çekip sağ ayağımı dışarıya çıkardım, hemen ardından sol ayağımı da toprak yolla buluşturup kapıyı sessizce kapattım.
Yönümü evin tam karşısındaki tarlada gezdirdim. Ayağımın altındaki toprağı çiğniyerek tarlanın tam karşısında durdum ve kup kuru toprağın üstünde gözlerimi gezdirdim. Bir kaç ay sonra altını kıskandıracak sarısıyla buğdaylar baş vericekti bu toprakta.
Şu an Mart ayındaydık, hava serindi ama yinede güzeldi. Serinliği seviyordum. Bir ay sonra kışın doğan buzağıyı dışarıya çıkarıcaktım, ilk defa dışarıya çıkan buzağıların mutluluğunu hiç bir şeye değişmezlim.
Babam küçükken bana Haidi'nin kitabını almıştı 'benim küçük kızım, hayatlarınız bir birine çok benziyor' derdi. Gerçi şu an babamın yanında olup elimden tutmasını ve başaklar daha yeşilken bu tarlaların arasında onunla dolaşmayı çok isterdim ama Aralık ayında geçirdiği bir kaza yüzünden yatalak olmuştu, konuşamıyor derdini sadece gözleriyle anlata biliyordu.
Babam kaza geçirdikten sonra işlerin başına annem geçmişti.
Üç ineğimiz, bu yıl doğan iki buzağımız, on tavuk iki horozumuz ve benim korkmama rağmen yine de yanına gidip sevdiğim bir tavşanımız vardı.
Annem onlarla gilgilenirken ben de onlara yem bulmakla görevliydim.
Tarlanın başında biraz daha durduktan sonra sağ ayağımı tarlanın içine koydum ve saat farkını göz ardı ederek sayısını bilemeyeceğim kadar tarlanın arsından geçip bizim evden bakılınca minicik duran söğüt ağacının yanına gidip altına oturdum.
İki yandan orülü kestane saçlarımı omzumun üstüne alıp sırtımı ağacın gövdesine yasladım. Gözlerimi kısa süre kapatıp rüzgarın yaramaz saçlarım ile dansedişini hissettim, bu durum her seferinde içimde gülme isteği uyandırıyordu. Elmacık kemiklerimi esir alan çillerim, onlara uyum sağlayan buğday tenimle oldukça sıradandım, hatta Nihan'ın bana anlattığı kızlardan sonra sıradanın bile altında olduğumu farketmiştim.
Gözümü hafifçe açtığımda buraya gelmenin sebebi tam karşımda duruyordu.
Güneş, ufuktan başını çıkarmış gökyüzündeki bulutları renkten renge sürüklüyordu. Oturduğum yerden kalkıp kollarımı iki yana açtım ve yeni günü, yeniden uyanabilmenin verdiği mutluluğuyla bağıra bağıra aklıma gelen herşeye günaydın demeye başladım. Küçükken beni aşırı derecede mutlu eden ve içimdeki enerjiyi katlayarak bana geri bahşetmesi aklıma geldikçe bunu yapıyordum.
Kısa süre içime çektiğim derin nefeslerle tekrara eve doğru yürümeye başladım. Artık daha mutluydum, ceylan gibi zıplaya zıplaya geldiğim bütün yola dönüp kısa bir bakış attıktan sonra evin solunda kalan minik çiçek bahçesine yönelip çiçeklerimi teker teker öptüm, sevdim, biraz da dedikodu yaptıktan sonra eve girdim ve kahvaltı hazırlamaya başladım.
Sobayı odunla doldurduktan sonra elime aldığım kibrit kutusunun arkasına bastırarak içindeki küçük gözün çıkmasını ve kibritlere ulaşabilmeyi başardım. İçinden çıkardığım kibriti kutunun kenarına sürterek yaktım ve hızlıca sobanın içine koyup yanmasını beklerken işimi güvenceye almak için bir tane daha yaktım ve onu da içine koyup sobanın önündeki kapağını kapattım, çaydanlığı üstüne bırakarak kibriti de aldığım yere yerleştirdim ve kahvaltıyı hazırlamaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahperi
General Fiction"Hadi güzelim eşyalarını al" Hiçbir şey söylemeden arkamı dönüp odama girdim. Yün çantamın içine babamın bana küçükken aldığı kelebekli not defterini, babamın en son giydiği kazağını koyup odadan çıktım. İşte buydu. Bu evde bana ait olan şeyler bu...