2.3 [FİNAL]

717 59 64
                                    

"Kızımın güzel gözlerinin önünde korkutucu şeyler yapamam o yüzden acınası ellerini almış gibi yapacağım. Bir dahaki sefere karşındaki insanın yüzüne iyice bak. Eğer bunu bile yapamıyorsan evinin bir köşesinde kal ve bir daha asla dışarı adımını atma, anladın mı?"

Bunu söyledikten sonra Claude sanki üzerindeki kirli şeyleri uzaklaştırıyormuş gibi adamı itti ve yavaşça benim bulunduğum yere doğru yürüdü.

Hâlâ olayın baskısı altında sanki ölü farelermiş gibi sessiz olan etrafımızdaki insanlar yüksek sesle haykırmaya başladılar. Gürültüden dolayı kaşlarını çatan Claude'a baş parmağımı kaldırdım.

"Baba, bu harikaydı!"

Anladığıma göre, Claude bana kumarın zararlarını göstermek için oyuna katıldı.

Heck, kumar oynamıyorsun, değil mi?

Bunu merak ettim, üzerinde düşüneceğim!

Ancak sonra, Claude gülümseyip kahkaha atmaya başladı.

"Onu gördün mü? O kadar kibirli ve görgüsüzler ki üzerlerine bir kez basman gerekiyor."

P-Pardon? Bir insanın açgözlülüğünün ne kadar tehlikeli olduğunu ve kumar denen şeyin bir insanın hayatını nasıl mahvedebileceğini göstermeye çalışmıyor muydun?

"Ve eğer senin üzerine basmaya karar vermiş bir rakibin varsa mümkün olan her türlü yolu kullanabilirsin. Eğer kumar oynuyorsan hile de yapsan başka bir şey de yapsan fark etmez, kazanıp onun canını alabildiğin sürece..."

Y-Yok artık, bu da ne demek oluyor-?! Yani hile mi yaptın--?! Kazanan kaybedenin canını mı alır! Ah, Baba korkuyorum!

"Ooh, hadi başka bir yere gidelim!"

Görünüşe göre bugünün önemli dersi Claude'u kışkırtmamaktı.

Nedense, eğer biraz daha kumar hakkında konuşursak Claude'un ağzından korkutucu şeyler çıkacağını düşündüğüm için elini tuttum ve kalabalığın arasından aceleyle çıktım.

Ondan sonra, güneş batmaya ve turuncu ışıklar yavaş yavaş yanmaya başlayana kadar pazar alanının her tarafını dolaştık.

"Ne demek istiyorsun? Gece pazarı yüz çiçek arasından en güzel olanıdır! Kaçırılmaması gerekilen bir heyecan!"

Yavaştan saraya dönmeyi öneren Claude'a birlikte gece pazarını gezmek için ısrar ediyordum. Sonra gözlerini kıstı ve bana baktı sonra dedi ki:

'Saatlerdir yiyorsun ve hâlâ yiyebilir misin?'

"Tabii ki, kızarmış tavuk ve kızarmış erişte gece pazarında satılıyor...Değil! Mesele sadece bir şeyler yemek değil, gece pazarını birlikte izlemek."

Millet, fark etmeden gerçek duygularımı söyledim. Lafımı hemen çevirdim ancak biliyorum ki düşündüğüm kadar ikna edici olmadı. Ugh, ama çok lezzetli.

Biliyorum, İmparatorluk Sarayı'nda her türlü yemeğin her halini tatmış olsam da bu sokak yemeklerinde farklı bir tat var. Baharat diye tanıtılan tat! Abur cuburun tadı! Hehe, sanırım kraliyet ailesindeki en obur prenses benim...

Eninde sonunda, Claude'un elinden tutup çekerek gece pazarını dolaşmaya ve yiyeceklere bakmaya başladım. Yorulmuş bir yüzle istediğim yere gitmemize izin verdi.

"Genç kız gel, bu mücevherlere bak."

Sonra yanımdaki stant dikkatimi çekti ve aniden durdum. Gözüme çarpan şey, ben ve Jennette dışarı çıktığımızda ona verdiğim bileklikti. Birkaç ipi sarıp yapılan basit bileklik önceki hayatımdaki dilek bilekliklerine benziyordu bu yüzden gece pazarında satılan bu bileklikleri görünce aklıma bir anda Jennette geldi.

1. Yan Hikaye: On Sekiz Yaşında Olsam Da Bir Günüm Bile Sakin GeçmiyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin