Geçmişin Kirli Oyunu

31 3 30
                                    

Kuzgunlar yaşayanlar için ölümü, ölü ruhlar için hayatı temsil eder. İki dünya arasında köprüdür. Kuzgunların öyküsü bu. Hem ölüme hem de yaşama en yakın olanların, yılanların öyküsü. Gücün kölesi, güçlülerin piyonu olanların çağı. Devir değişiyor. Devran dönüyor. Güç iki dünya arasında köprü olan kuzgunların, tanrıların diyarının temelini oluşturan yılanların eline geçiyor. Kuzgunlar şarkı yazıyor, yılanlar eşlik ediyor.

İyi okumalar...

𓆙

Kız saatlerdir ağaçların arkasına sığınarak bitmek bilmeyen kavgayı izliyordu. Ses çıkartmamaya gayret ederken kız kardeşi Mentha'nın isteği üzerine bu hale düştüğü için içten içe ona lanetler savurmaktan geri durmuyordu. Öncü tanrılar arasındaki entrikaların, tartışmaların son nesle taşınması kızı gereğinden fazla huzursuz etmeye başlamıştı.

-Tamarice..!

Kız isminin annesine özgü bir tonda söylenmesi ile sesin sahibine döneceği esnada bir çift el onu ormanın derinliklerine doğru sürükledi. Tamarice kızıl harelerle çevrili gözlerini annesinin öfkeli çehresinde dolaştırdı. Gaia'nın öfkesindeki gaddarlık karşısında kızın gözleri korku ile kısılma eşiğine gelmişti. Gaia kızının üzerine yürüyerek onu iyicene kapana kıstırdığından emin olduktan sonra öfkeyle dişlerinin arasından konuşmaya başladı:

- Sözümü dinlemen için illa canını mı yakmam gerekiyor?

Tamarice annesinin klasik azarlarından birisini çekmeye başlayacağını fark edince tüm bedeniyle birlikte ruhunu da tesiri altına alan korku bir anda ellerini kızın üzerinden çekmişti. Kızıl saçlarıyla oynamaya başlayan kız bulundukları duruma göz devirirken az önce iliklerine kadar hissettiği ölümcül korkudan geriye herhangi bir parça taşımıyordu.

- Alt tarafı üvey oğlun ve öz torunun arasındaki tartışmayı masum bir şekilde izliyordum.

Gaia, kızın bu sözleri üzerine etrafına ormandaki tüm canlıların içlerini ürpertecek ve bulundukları yere sinmelerine neden olacak bir gülüş bahşetti.

- Sen benim kızımsın, masum olamayacak kadar kirlenensin. Küçük bir çocuk gibi mi davranacaksın Tamarice? Geçmişin etrafına dolanan ve kaderine yön veren ağlarından kurtulabileceğini zannedecek kadar küçük bir çocuğu mu oynayacaksın? Herkesin bir varoluş nedeni vardır. Varoluş nedenini unutursan ne olacağını biliyorsun değil mi?

Herkesin anaçlığı ile övdüğü toprak ana kızının ağaçların arasından sızan, güneş ışığında altın misali parlayan kızıl saçlarını uyarı niteliğinde, canını acıtacak şekilde okşuyordu. Bu esnada kız annesinin tüm gaddarlığı ile acımasızca kendisini her saniye daha da çok zehirleyen sözlerinden kaçabilmek için elinden geldiğince uzaklaşmaya çalışıyordu. Kadın, karşısında korkudan arkasındaki ağacın gövdesine sinmiş olan kızın uzun saçlarını kökünden kavrayarak kızı hızla kendisine doğru çekti:

- Bir daha sözümden çıkmaya cüret edersen geçmişin kirli oyunları ile karşı karşıya kalırsın.

Gaia'nın sesi bir fısıltıya dönüşürken kızın yüreğini yakıp küle çeviren kelimelerinin devamı geliyordu.

- Benim ismimle yaşıyorsun. Ben olmadan küçük tanrı kategorisine mensup bir tanrıçadan başka vasfın olmayacak. Amacını ve itaat etmen gereken kişiyi unutma. Unuttuğun takdirde sana acımam.

Kızın harelerine yerleşmiş olan korkuyu görmek Gaia'yı tatmin etmişti. Tamarice'nin saçlarından ince parmaklarını çekmeden önce kızın kafasını öylesine olduğu belli bir şekilde okşamayı ihmal etmedi. Tamarice annesinin karşısında daha da aciz görünmemek adına boğazından yükselen hıçkırıkları bastırmak için mücadele ediyordu. Gaia sarmaşıkların süslediği elbisesinin eteğini savurarak ağaçların arasında gözden kaybolduğunda kız olduğu yere çökmüştü. Hala daha annesinin göz hapsinde olduğu bir yerde bulunduğu için boğazını yakmasına rağmen hıçkırıklarını yutkunarak bastırmaya çalışıyordu. Daha fazla dayanamadığında acı inlemeleri en vahşi hayvanların dahi yüreklerini burkacak şekilde ormanda yankılandı. Tanrıların diyarında bir tanrıçanın hıçkırıklarına hayvanlardan başka kimse merhamet göstermez, aldırış etmezdi. Yılanlar etrafını çevrelediğinde başını kaldırıp kendisine yaklaşmak için fırsat kollayan kobralara baktı. Hayvanların dilinden anlardı o. Özellikle de yılanların melodik tıslamalarına yüzündeki kendine has tebessümü ile eşlik ederdi. Diğerlerinden ayrılarak ayaklarının dibine doğru sürünen kral kobradan bakışlarını ayırmadı. Kolunu yılana doğru uzatıp sarmaşık gibi kolunu sarmasına izin verdi. Yılanın başını okşarken toparlanıp ayağa kalktı. Sadece ölümsüzlerin değil, fanilerin de güç aldıkları şeyler vardı. Damarlarında dolaşan kan damarlarında dolaşacak gücü bulabiliyorsa bu insanların güç aldıkları varlıklarla aralarındaki kordonun zincir gibi olmasından kaynaklıydı. Tamarice'nin özü yılanlardı. Zamanında bunu fark eden Gaia Medusa'yı kızını lanetlemekle suçlamış, diyarı birbirine katmıştı. Medusa bunu bir günahkarın umursamazlığı ile reddetmiş ve yalanlamıştı. Medusa kısmen doğruyu söylüyordu. Gaia'nın kızını lanetlememişti ama ona kullanmasını öğrendiği zaman tüm diyarı yerinden oynatabileceği bir güç bahşetmişti. Tamarice koluna sarılı vaziyette duran yılanın tıslamalarına kulak kabartırken Medusa'nın sözlerini anımsadı. "Yılanlar, eğer isterlerse kuzgunlar kadar keskin şarkılar yazabilirler." demişti delici gözlerini kızın hafızasına kazımak ister gibi onun kızıl harelerinden bir saniye olsun ayırmazken. Tamarice Medusa'ya güvenmiyordu. Onun bir yılan gibi kıvrak, sessiz ve sinsi olduğunu biliyordu. Ama nasıl yılanların melodik tıslamalarına tüm ruhu ile çekiliyorsa aynı şekilde kendisini Medusa'nın her daim kısık sesine çekilirken buluyordu. Yılanların tıslamaları Medusa'nın sözcüklerini taşıyordu. Ciğerlerini donduracak, içini ürpertecek bir rüzgar saçlarını savurunca yılanı kolundan ayırıp yere bıraktı. "Tek özelliğim yılanların dilinden anlamak değil." diye kendini telkin etmeye çalıştı. Demeter'in yanında bulunduğu zaman dilimi boyunca ondan bitkilere dair öğrenebildiği her şeyi öğrenmişti. Kimse tutup hayvanlarla iletişim kurmasını ilerletebilmek için ona yardımda bulunmuyordu. Her birinin hayvanlarla ilgili nahoş anıları olduğunu düşününce o da zaten bu duruma içerlemiyordu. Yılanları geride bırakarak kız kardeşinin yanına ilerlemeye başladı.

             İlerlerken ormanda etrafımı çevreleyen yılanlardan sonuncusunun da peşimi bıraktığından emin olana kadar arkama bakmayı sürdürdüm. Ezbere bildiğim yolu talan ederken ormandan gittikçe uzaklaşarak mağaraların olduğu araziye vardığımda rüzgarın sesini dinleyebilmek için gözlerimi kapattım. Genelde kulaklarımı uğuldatan ses rüzgarın melodik tınısında kendi ismimin fısıltısını duymam olurken şimdi Mentha'nın tuhaf tondaki sesini duymak yüzümü buruşturmamı sağlamıştı. Kız kardeşimin sesinin geldiği mağaranın girişine doğru ayaklarımı sürüyerek ilerledim. Mentha Zeus'un oğlu, şimdilik varisi, olan Hypatius ile hararetli bir tartışmaya tutulmuştu. İkisi de beni fark edemeyecek kadar öfkeli gözüküyordu. Saklanma ihtiyacı duymadan mağaranın kapısında dikilmiş neler döndüğünü öğrenmeye çalışıyordum. Mentha'nın gittikçe yükselen sesi karşısında sessizleşen Hypatius ona doğru bir adım attığında kızı hırpalayacağını düşündüğüm için Mentha'yı korumak adına ona doğru atılacak oldum ama bu eylemim ağzımı sıkı sıkıya kapatıp beni dışarıya çeken bir çift el tarafından yarıda kesildi. Beni engelleyen kişinin kim olduğunu bilmeden ona direnmeye çalışırken Hypatius'un Mentha'nın dudaklarına yapışması olduğum yere çakılıp kalmamı sağlamıştı. Gözlerim yaşadığım şokun etkisiyle açılırken beni mağaradan uzaklaştıran kişiye karşı koymadım. Mentha ve Hypatius görüş açımdan çıktığında duyduğum gülüş az önce şahit olduğum manzaradan çok daha kan dondurucuydu. Aldığım nefes ciğerlerime ağır gelirken sesin sahibine doğru dönüp yılan gözlerinin tesiri altına girdim. Karşımda duran kız içler acısı halim karşısında alaylı bakışlar ile beni süzüyordu. Dolgun dudaklarını aralayıp konuşmadan önce şeytani gülümsemesini bahşetti:

- Artık tehlikenin farkına varabiliyor musun Kelebek?

Ondan uzaklaşabilmek adına geri geri adımlarken dudaklarımdan dökülen sözcük şeytani gülümsemesinin daha da genişlemesine neden olmuştu:

- Velius...

Gülümserken yılan gözleri babasının gözlerine has olan maviliğe büründü ve kızın tehlikeli aurasını bir nebze de olsa azalttı. Bakır rengi saçlarını omzunun gerisine atarken başını yana yatırdı.

- Hayır, hayır, hayır. Velius değil Tamarice. Bu diyardaki herkes için Vox'um ben. Medusa'nın kızı, yılanların kraliçesinin sesiyim.

Denizin hayranlık uyandıracak tondaki gözleri gözlerindeki acımasızlığı gölgelemeye yetmiyordu. Bana doğru yaklaştı ve kızıl saçlarımla oynarken bakışlarını bir an olsun gözlerimden ayırmadı. Sesi gittikçe daha da tehlikeli bir tona bürünüyordu ama o bu durumdan memnundu:

- Yılanların en uzun yirmi yıl yaşadığını biliyor muydun?

Kendi söylediğine gülerken ıssız bir tonda devam etti:

- Kelebeklerin ömrü tükendi, yılanlar ebedi yaşama kavuştu Elpida.*

𓆙

*Elpida: Yunanca'da umut anlamına geliyor.

12.07.2022

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 27, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kuzgunların ŞarkısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin