Bu sesin sahibi tahmin edilebileceği gibi Noristi. Onlardan biraz uzakta kılıcıyla onlara doğru ilerliyordu Çocuklar aynı anda
— Olamaz! diye bağırıp kulübeye girdiler ve kapıyı örtüp kilitlediler.
Noris bir kulübe mi? Bu çocuklar sandığımdan daha aptal resmen kendilerini kapana kıstırdılar. diye düşündü ve kılıcıyla kapıyı kırmak için hamle yapmaya hazırladı. Prens Aphelios Prenses Aureus'a
— Çabuk kapıya birşeyler yığalım dedi
Ellerine ne geçerse kapının önüne yığmaya başladılar. Bu sırada Noris kapıyı kırmaya çalışmaya başlamıştı bile.
— Peki şimdi ne yapacağız? diye fısıldayarak sordu.
— Bir fikrim var diye Prens Aphelios Prenses Aureus'u cevapladı. Bu kapı bu şekilde bunu uzun süre tutamaz ben onu oyalayacağım sende...
— Neyle? diye sordu Prenses Aureus
— İşte bununla diye parmağıyla işaret etti. Prens Aphelios
Gösterdiği şey bir çocuğun kullanmasına uygun bir arbeletti. Prens Aphelios yeni başladığı atış talimlerini bununla yapıyordu. Bu arbeletin okları da küçük olduğu için her türlü delikten geçiyordu. Bu tür bir silah bu durumda çok işine yarayacaktı.
— Bak şimdi diye devam etti Prens Aphelios ben onu oyalayacağım sende buradan çıkıp muhafızlar haber vereceksin
— Buradan mı? deyip Prenses Aureus şaşkınlıkla etrafındaki duvarlara baktı.
— Hayır buradan dedi Prens Aphelios eliyle yerde gizli bir kapak göstererek.
Güm! Güm!
Görünüşe göre Noris kapıyı kılıçlamaktan vazgeçip tekmeleye karar vermişti ve kapı açıldı açılacaktı. Prens Aphelios hemen koşup elin arbeleti ve yanına bir düzine ok aldı. Duvardaki deliklerden -kulübenin duvarlarında arbaletin atışı için okun geçebileceği kadar delik vardı- ateş etmeye başladı. Prens Aphelios
—Hadi cephanem tükenmeden muhafızları buraya getir. diye fısıldadı
— Peki. dedi Prenses Aureus istemeye istemeye
Prenses Aureus kapağı açtı. Birden aklına birşey gelmiş gibi Prens Aphelios'a döndü ve
— Bu geçit nereye gidiyor? diye sessizce sordu
— Acustos'un kafesinin az gerisine diye cevap verdi. Hem korkmana gerek yok tünel uzun değil ve içinde sonsuz ateş meşaleleri var yani karanlıkta kalmayacaksın.
— Korkmuyorum diye mırıldandı.
Aslında korkuyordu fakat kendisi için değil onun için...
(Bu arada sonsuz ateş meşaleleri Luso imparatorluğunda nadir bulunan bir aydınlatma sistemiydi. Yalnız kraliyet ailesinde ve bazı yüksek rütbeli soylularda bulunurdu. Bunun sebebiyse bunu sadece güneş gücünü kullanan imparator ve ve imparatoriçelerin yapabilmesiydi.)
Prenses Aureus tünele girdi. İçerisi Prens Aphelios'un dediği gibi karanlık değildi ve meşaleler vardı. Prenses Aureus üsteki kapağı kapattı ve dehlizde ilerlemeye başladı.
Noris kapıyı tekmeleyerek kırmak üzereyken burnunun ucundan bir ok geçti. Bu da ne diye düşünürken bir ok daha gelip koluna saplandı. Hızlı bir şekilde ağacın arkasına geçti. Bu sırada bir ok kulağını sıyırdı. Ardından kolundaki oku kırdı. Bu prens diye düşündü. Şimdi de bana ok mu atıyor. Neyse tek yapmam gereken beklemek nasılsa okları bitecek ve onları öldüreceğim. diye düşündü. Kafasını uzatıp bakacaktı ki ağaca ok saplandı.