Jeonghan arabasından inerek karşısında güzel kokular yayılan çiçekçiye baktı. Biraz endişeli ve kararsızdı. Seungcheol onu tanıyacak mıydı, çok merak ediyordu.Yavaş adımlarla çiçek dükkanına ilerledi tam karşısına geldiğinde durdu. İçeride bir çiçek buketi hazırlayan birini gördüğünde bunun Seungcheol olduğundan emindi. Derince nefes alıp, verdi. İçeri bir adım attı. Seungcheol ilgilendiği buketten kafasını kaldırmadan önce 'hoş geldiniz' diyerek seslendi. Jeonghan bu güzel sesi özlemişti, cevap vermek zor geldi.Seungcheol başını kaldırdı, yüzünde şaşkınlık vardı. Elindeki buketi kenara iterek tezgahın arkasından çıktı.
"Merhana, Bay Jeonghan! Sizi burda görmek gerçekten çok güzel."
Jeonghan isminin kulağına bu kadar güzel gelemsini sağlayan sesi duyduğunda kalbindeki sızıyı fark etti. Küçük bir çocuk gibi hüngür hüngür ağlamak için zor duruyordu.
"Beni tanıyor musun?" dedi sakinliğini koruyarak. Oysa cevap için çok heyecanlıydı.
Seungcheol küçük bir kahkaha attı.
"Sizi tanımayan mı var! Ne alırdınız? Sizin için en taze çiçeklerimden bir buket hazırlamak isterim." dedi. Gülümseyerek.
Jeonghan, onun siz demesinden rahatsız olmuştu ama sessiz kaldı tekrar. Oysa Seungcheol'ü, ona; Meleğim, Hannie derdi.
"Sevgiliniz var mı?" dedi kendini tutamadan. Eski anılarında kendisi var mıydı merak ediyordu.
Seungcheol'ün yüzü düşmüştü bu soruyla yine de samimiyetle cevapladı.
"Vardı. Maalesef artık aramızda değil." dedi dürüstçe.
"İsmi nedir?Yani bir yere gittiyse çağıralım da gelsin sizin gibi bir adamı yalnız bırakmasın. " dedi bu defa sonda kendini toparlamaya çalışarak.
Seungcheol eliyle sandalyeyi gösterdi. Jeonghan gülümseyerek oturdu. Seungcheol'ü hep ona karşı nazikti.
"İsmi sizin isminizle aynı. Onu çağıramayız çünkü başka bir dünyada..." kısılan sesiyle cevapladı.
"Başka bir dünyadasındır sen de belki..." dedi, Jeonghan.
Seungcheol buna gülmüştü. Çünkü cok defa o dünyaya gitmeyi denemişti ama hep kurtarılıyordu.'Tanrı muhtemelen beni sevmiyor, yanına almıyor' düşüncesindeydi. Oysa bilmiyordu ki Tanrı onun için yeni bir iplik oluşturmuştu.
"Olmak isterdim. Neyse, size ne ikram etmemi istersiniz ve siparişiniz mi vardı?" dedi.
Jeonghan etraftaki çiçeklere bakındı biraz ve parmağıyla gözüne çarpan mor çiçekleri gösterdi. Adını bilmiyordu ama gerçekten çok güzel görünüyordular, tıpkı karşısındaki sevdiği gibi.
Seungcheol hızla eline doldurdu lavantaları. Kahverengi kağıda sardı. Jeonghan'a uzattı.
"Güzel bir seçim! Lavantalar ölümsüz aşkı temsil ederler. Benim de favorimdir."
Çiçek buketinin yaydığı güzel kokuyu içine çekti. Güldü, bu bir işaretti buna emindi. Tesadüfen lavantaları seçmişti. Tanrı onların aşkını asla bitirmeyecekti. Gözleri tekrar dolmaya başladı. Başını önüne eğdi.
"Kaç won tuttu?" dedi cüzdanına bakarken.
Seungcheol elini, cüzdanı tutan ele uzattı. Jeonghan'ın içi yanıyordu. Seungcheol tek dokunuşta onu tuzla buz ediyordu.
"Bunlar benden sana." dedi ve elini çekti.
Jeonghan başını sallayarak arkasını dönüp, dükkandan çıktı hızla. Gözlüğünü gözüne takarak göz yaşlarının kaymasına izin verdi. Arabasına bindi. Kucağındaki çiçeklerle biraz daha dükkana bakınıp, ordan ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
erased | jeongcheol
Fanfictionjeonghan öldüğünde tanrı tekrar bir şans verdi ve kendi ile ilgili her şeyin silinmesine rağmen ilk olarak aşkına yeniden kavuşmak için çabalayacaktı tabi tanrı izin verirse:)