Arabaya atılır atılmaz biri hemen kafama bir göz bandı geçirdi ve ellerimi ise bağladılar bunun nasıl bir tedbir olduğunu anlayamamıştım beni götürdüğü yerden yolu bilmediğim için eve geri gidemem miydi? Eğer böyleyse eve geri dönmek için yolu bilmeme gerek yok. Araba aniden durdu göz bandım ve bileklerime bağlanan ip biri tarafından çözüldü. Arabadan indirildim iki yanımda da kahvede gördüğüm aynı korumlar beni kollarımdan tutmuş önümde duran bu ihtişamlı hiçliğin ortasındaki malikaneye sürüklüyorlardı. Malikaneye ihtişamlı demek bile az kalırdı dört bir yanında duvarlarda altın motiflere sahip, benim 3 katım büyüklüğünde bir kapıya sahip ve en az 4 katlı bir malikaneydi. Eğer burada tek başıma yaşayacaksam bu benim düşündüğümün aksine bir işkence değil bir mükafatlandırmaydı. Aklımdan tam bu düşünceler geçerken iki yanımdaki korumalar bir anda durdu. Bir de ne göreyim o meymenetsiz pislik olan Hamdi Bey'in pis cemaliydi.
"Evi sevdiniz mi Rojda Can Hanım?" dedi Hamdi Bey.
Doğrusunu söylemek gerekirse sesi kalın ve kulağı hiç tırmalamayan bir sesti. Tek düşünebildiğim buydu ama aklıma bir anda onun bana bir soru sorduğu gelmişti ben de ona cevap olarak:
"Yalan söylemeyeceğim eviniz çok güzel ama beni neden buraya getirdiniz. Lütfen beyefendi bırakın beni de evime gideyim lütfen." dedim.
Bunu derken aklımdan ne geçtiğini bilmiyordum beni bırakmayacağını ve beni bir köle gibi çalıştıracağını biliyordum sadece şansımı denemek istemiştim. Ardından Hamdi Bey:
"Maalesef bunu yapamam çünkü babanın dediği gibi siz benim malım değilsiniz Rojda Can Hanım siz Benim patronumun AZAD BEY yani namı değer "Bay Kemik Kasabı"nın malısınız sizin akıbetinize artık sadece o karar verir." dedi
Şaka yapıyor sanmıştım ve sırıttım ama sanırım ciddiydi. Sırıttıktan bir saniye bile geçmeden Hamdi Bey kafasıyla yanımdaki korumalara bir işaret verdi ve beni her zamanki sürat ile bu sefer malikanenin içine soktular içi dışından bile daha süslü ve daha güzeldi. tavandaki avizenin güzelliği ve büyüklüğünü anlatmaya kelimeler yetmezdi. Avizenin hemen arkasında iki taraflı aynı Amerikan filmlerindeki gibi bir merdiven vardı. Merdivenin ortasında olan bay ise "Bay Kemik Kasabı" olarak seslendikleri bey olmalıydı. "Bay Kemik Kasabı" çok uzun, aslan yelesi gibi güzel ,itina ile taranmış, sapsarı saçlara sahip olan, mavi gözlü, giydiği takım elbiseden bile belli olacak kadar kaslı olan ve en az Hamdi Bey kadar yakışıklı olan bir beydi. Onu görünce nutkum tutuldu bir yunan tanrısına benziyordu ama belli ki tek güzel olan yanı dışıydı.
"Sanırım Hamdi'nin bana anlattığı güzeller güzeli kız Rojda Can Akbi sensin." dedi aniden "Bay Kemik Kıran"
Onun gibi birinin bana güzel demesi beni şaşırtmıştı evet belki çirkin değildim ama güzel de olduğumu düşünmüyordum esmerdim, gözlerim yemyeşildi ve benim en sevdiğim yerim ise burnumdu insanlar binlerce lira harcayıp sahip olamadıkları burnuma ben doğuştan sahiptim ve saçlarım sapsarıydı ismimi de buradan almıştım ya... Rojda saçım günşten bile daha sarı olduğu için annem ismimi Rojda koymuştu yani türkçe anlamı ile güneşin doğuşu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya'nın Küçük Orospusu
RomanceAnnesini ve abisini daha 17 yaşında kaybeden Rojda'nın babasının kumarda kaybedince Rojda'yı bir mafyaya kaybetmesini konu alan bir birinden heyecanlı ve beklenmedik olayları anlatan bir başyapıt.