H I S H O ? !

87 7 11
                                    

Kanlar içinde yerde yatan bedene baktım. Bir ona, bir Sehun'a, bir ona, bir Sehun'a.

"Sehun, yeterli."

Turunç deli oğlan bana boğalar gibi baktıktan sonra dönüp gitmeye başladı. Çocuğun üzerine belki yardımcı olur diye peçete atıp peşinden koştum.

"Hey, hey, nereye gidiyorsun?"

Cevap vermedi. Çünkü o tam bir aptaldır. Çoğu zaman cevap vermez, aslında eğlenceli biridir. Sevecen ve tatlıdır. Biraz fazla yakışıklıdır.

Evet, evet ondan hoşlanıyordum.

Evet,lanet olası.

Yokuşu çıkınca bir ara sokağa girdik ve o kolunu omzuma attı. Sarı lastik gibi olan ceketi saçımı acıttı ama pozisyonu bozmasın diye sesimi çıkarmadım.

Küçük, baraka gibi bir yerimiz vardı. Sahiplerini dövmüş ve burayı feth etmiştik. Kabul ediyorum ki biz biraz zorbaydık. Buraya sığınak adını vermiştik, genel olarak araba tamiri yapardık buraya ve arabanın tamamı girince onu tamir etmek için girmesi gereken bize yer kalmıyordu.

Arabanın altına giriyorduk biz de.

"Lanet olası Chanyeol'e sadece yirmi dakikalığına sığınağa kimsenin araba sokmaması için bakmasını istemiştim ama o ne yapmış biliyor musun?" biliyordum ama güneş gözlerimi acıtırken konuşmadan yürümeye devam ettim.

"Biliyor musun Junmyeon, ne yapmış?"

"Bilmiyorum, Sehun. Ne yapmış?"

"Her gün yaptığı şeyi, Junmyeon. Yine babasının dükkanının kapısını da açık bırakıp kiliseye uyumaya gitmiş."

"Evet, Sehun. Ve sende bir aptal olduğun için her gün ona aynı şeyi söylemeye devam ediyorsun."

"Belki bugün aklını kullanır diyorum..."

"O depresif ve her zaman bayık bakan kuruyemișe bayılan bağımlı çocuk asla dediğin şeyi yapmayacak. Ve on dakika sonra gelecek, hem senden hem de babasından dayak yiyecek."

"Güzel senaryo. Kim yazdı?"

"Sen, Sehun. Sen."

"İşte böyle, hisho. İşte böyle."

Arabanın bagajına sinirle bir tekme attı. Ama bagaj bir anda açılınca Sehun'un çenesine çarptı ve onda smeckdown etkisi yarattı.

"Chanyeol'ün depresifliği seni lanetledi."dedim başının üzerinden ona bakarken. İçim acıyordu. Burnu kanıyordu, gözleri kapalıydı ve içim acıyordu.

Sığınağın yanından arabanın altına girmek için olan tekerlekli zıkkım aleti getirdim. Sehun hala yerde yatarken, Sehun yüzündeki güzel çillerinde ve kırmızı dudaklarında güneş batarken yerde yatıyordu ve bu görüntü beni delirtiyordu. Sehun güzeldi. Güzel olduğu kadar bir hayvan kadar vahșiydi ve duygusal bir piçti.

"Canının acımadığını biliyorum obsesif kişilik. Yerden kalk ve o bağımlı gelene kadar şu arabayı tamir et."

"Yine ne için paraya ihtiyacın var, Bay acı bağımlısı?"

Güldüm ve tekerlekli zıkkım alete binmesini izledim. "Hepimiz bir şeylerin bağımlısıyız, Sehun. Parayı istiyorum çünkü açık hava sinemasına gideceğiz."

Arabanın altından çıktı ve çatık kaşlarla bana baktı. Elini uzattı, "Tornavida." elimde hazır bekleyen şeyi ona verdim.

"Ona para vermeyeceğiz, Junmyeon. Onu ağacın tepesinden izleyeceğiz."

"Ne? Neden?"

"Hisho'nun yazdığı kural defteri sayfa 6 madde 16."

"Ağaca tırmanmak mı?"

"Hayır, süt oğlan. Ağaca tırmanmıș şekilde açık hava sineması izlemek."

"Tanrım... Böyle aptal kurallar kimin aklına gelirdi?"

Bir şey söylemedi önce. Sonra elini tekrar uzattı ve bir alet daha istedi. Kendi kendine bayan Park'ın arabasının ağzına sıçtığı hakkında homurdandı. Bende o sırada gün batımını izledim. Kesinlikle arabayı Sehun'dan daha hızlı tamir ederdim ama şu gün batımını izlemek için bu saatlerdeki tüm arabaları ona kitlerdim.

Eminim o güzel obsesif ve duygusal piçte bu gün batımına hayran olmak isterdi.

Tepeden koştura koştura gelen muhtemel olarak sığınağa toslayacak olan bir çocuk gördüm. Ardından bir çocuk daha vardı ve galiba öncekini kovalıyordu. Öndeki ağlıyordu. Sonra tepenin başında ayağı takıldı ve birbirlerine girerek pandalar gibi yuvarlanmaya başladılar.

Ayaklarımın ucuna kadar yuvarlanmıșken muhtemelen titremek üzere olan Sehun'a ıslak mendil verdim. Çocuklara bakarken esmer ve ağlayan bileğime tutundu.

"Süt çocuğu Junmyeon! Süt çocuğu Junmyeon! Lütfen beni bu kör oğlandan kurtar!"

Sinirle Sehun'a baktım. Direkt arabanın altına geri girdi  ve ben onu ittim. Galiba arabanın diğer ucunda bir yerlere kafasını vurdu.

Çocukların yanında bilerek bana böyle sesleniyordu ve bu piç çocuklar da onun gibi güzel ve piçtiler.

"9 yaşındaki Kim Jongin ve Do Kyungsoo. Dillere destan aşkınız sikimde değil ve yapmam gereken bir ton iş var. Şimdi gidin veletler."

"Hadi ama hisho~" Diye cilveli cilveli mırıldandı Jongin. Bunu da Sehun'dan öğrenmiş olmalıydı.

"Bizi ve dillere destan aşkımızı sevdiğini biliyorum."

"Aşk olduğunu düşünmüyorum, Kyungsoo korktuğunu bildiği halde seni arkandan kovalıyor."

Sokak çocuğu Kyungsoo ayağa kalktı ve üzerindeki tozları yerdeki Jongin'in üzerine silkeledi. "Ben onu sevdiğimden yapıyorum bir kere! Sen hiç, insan sevdiğiyle uğraşır diye bir söz duydun mu süt çocuğu hisho?" diye bağırdı. Hızlı bir hareketle kolunu çıkaracakmıș gibi Jongin'in kolundan tutup kaldırdı ve yürümeye başladı.

"Aşkımıza laf edecek son kişi bile değilsin, deli Junmyeon abi. Biz gidiyoruz!"

Tam o sırada Chanyeol'ün babası olmayan dişleri ile her günkü repliğini söyledi. "Siktirin gidin piçler!"

Bir şey söylemedim. Bu gezegende her gün bir öncekinin aynıydı. Bir tek Sehun'la geçirdiğim zamanlar farklıydı. Onun dışında her şey aynıydı. Tahmin etmek zor değildi. Birazdan Chanyeol gelecekti. Babasından bir ton azar belki dayak yiyecek ve tekrar kulaklıklarını takarak ağzına bir fındık atacak, uyuşturucusunu çekmek için kambur kambur önümüzden geçecekti.

Sehun her zamanki gibi arkasından küfürler edecek ama onu hiçbir zaman dövmeyecekti çünkü güzel ve duygusal bir piç olan Sehun'un o çocuk için üzüldüğünü biliyordum.

...

Sehun tam olarak bir obsesifti. Temiz olmaya takıntısı vardı ve eli bir yere değindiğinde silmeden duramıyordu. Bu yüzden çantamda ıslak mendil taşıyordum. Çoğu zaman eldivenle geziyordu ama bazen eldiveni de silmek isteyebiliyordu.

Bazı şeyleri iki, üç defa yapıyordu. Bu yüzden arabaları ondan daha hızlı tamir ediyordum. O bir çiviyi bir kere de çakabilecekken ya tekli sayıya tamamlamaya çalışıyordu ya da yamuk çakıyordu ve delirip titreyerek onu çıkarıp tekrar takıyordu.

Birine çarptığı zaman tişörtünü siliyordu. Temastan nefret ediyordu. Saçlarını boyatmazsa bitlenip kirleneceğini düşünüyordu.

Yani Sehun tam bir obsesif piçti.

Gün batımında tam olarak söylediklerim gerçekleşti ve biz de arabayı bayan parka teslim edip parayı aldık. Şimdi de açık hava sinemasında ağaca çıkan çocukların inmesi için taş atıyorduk.

"Inin sizi bok kafalılar, bu ağaçta sadece biz olacağız." Diye bağırdım ve birinin kafasına taş attım. Çocuk dengesini kaybedip yüz üstü yere uçtu ve yerde bayıldı.

Yani, umarım bayılmıștır.

Taş atma işini sevmiştim.

...

imwont

annem erik marmelatı yapmıș/ hunho Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin