Bir balık, iki balık, üç balık.
"Junmyeon, kalk canım sıkılıyor."
Dört balık, beş balık.
"Aptal aptal balıkları saymayı bırak üstünü örtmeden uyuyamazsın sen."
Sekiz balık, dokuz balık... En son kaçtaydım?
"Altı, Junmyeon. Altıda kaldın."
Şaşkın şaşkın gözlerimi açtım. "Sehun bana zihin okumadığın konusunda büyük büyük annenin üzerine yemin etmiştin!"
Güldü. Üst altın olan iki köpek dişi parladı. "Bazen sesli düşünüyorsun. Özellikle gözün kapalı düşündüğün zaman."
Çimlere geri uzandım. Gün batımı. Bu sefer Sehun da yanımdaydı. Sığınağa yaslanmıș güneşi seyrediyorduk.
"Doğuştan turunç olman adil değil." deyiverdim bi anda.
"Ne diyorsun?" deyip güldü tekrar.
"Kaşların bile turuncu."
Güldü.
"Turuncu balıklar gibisin."
Tekrar güldü.
Sehun beni hiç yargılamıyordu. Sehun sadece bana gülüyordu.
"Sehun, hisho'nun bizden yapmamızı istediği başka ne kaldı?"
"Az şey."
"Aklında olan bir tane söylesene."
Bir süre sadece gökyüzüne baktı.
"Yüzmek." kaşlarımı çattım ve sonra kıkırdadım.
"Hisho gerçekten tuhaf biri." dedim.
Sehun bana baktı. Bir şeyler söylemek istedi, anladım ama yine kapattı ağzını. Alışıktım Sehun'un susmasına bu yüzden önüme döndüm ve gözlerimi kapattım.
İçimden Sehun'un ne kadar güzel biri olduğunu düşündüm. Hem görünüş olarak hemde kalp olarak çok güzel biriydi. Bana, tuhaf tavırlarıma ve suskun savaşlarıma rağmen benimle takılmaya devam ediyordu.
Sehun'a aşık olacak son kişi bile değildim. Ona yakışmıyordum ama ona öyle çok merhametim vardı ki, benimle olmasa bile mutlu olacaksa her şeye razıydım.
Sehun ağlamaya başladı.
...
Ben altı yaşındayken Sehun bir anda kırmızı gözleri ve akan burnu ile bana doğru koşturdu. Elinde bir defter vardı. Sehun bana bu defterin içindeki bazı şeyleri gerçekleșitrceğimizi söyledi. Sonra burnunu çekti. Tekrar söyledi aynı şeyi. Sonra burnunu çekti. Defteri incelemek istediğimde bana bazı şeyleri göstermedi. Büyüyünce göstereceğini söyledi.
Defteri kimin yazdığını sordum, "Hisho adındaki biri." dedi. O kim dediğimde balıkların efendisi olan bir çocuk yazmış. O çocuk çok tatlı ve süt çocuğuymuș. Neden o çocuğun yazdığı şeyleri yaptığımızı sordum. Bir süre yere baktı. Yine gün batımını izliyorduk. Bir sığınak gibi bir şeyin önündeydik.
Rüzgar esti, sıcak bir rüzgar, Sehun'un turuncu saçları uçuștu ve gözünden bir damla deftere düştü. Dudakları kırmızı oldu, içimden yine çok güzel olduğunu düşündüm ama sonra o ağlarken böyle düşünmemin yanlış olduğunu düşünüp kendime kızdım.
Burnunu çekti ve "Çünkü o bunu hak ediyor" dedi. Sadece altı yaşında haylaz çocuklardık ama neden böylesine ağlıyordu bilmiyordum. O ağladıkça kalbim acıyordu bu yüzden ona sarıldım. Kafasını göğsüme koydu ve sessizce ağlamaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
annem erik marmelatı yapmıș/ hunho
FanfictionAyrık ve berbat ama iyi hissettiren yazılar. angst