"Jimin ben bu evi pek sevemedim sanki ya." sıcaktan terlediğimden dolayı enseme yapışmış saçlarımı elimle dağıtırken ensemi vantilatöre dönmüş, serinlemeyi umuyordum. Evde klima yoktu. Ev zaten çok eskiydi. Beş altı yıl önceki popüler Kore dizilerindeki fakir ama gururlu kızların yaşadığı tek odalı evlere benziyordu ve etrafı ağaç doluydu. Dolayısıyla böcekler giriyor ve ev hiç hava almıyordu. En ufak depremde de yıkılacak gibiydi.
"Ben de pek beğenmiyorum ama uzun süre kalmayacağım için sıkıntı etmiyorum. Çok mu kötü gerçekten?" normalden farklı şekilde kırılgan çıkan sesini duyduğumda aklıma küfür ettim. Kolay kolay duygularını göstermeyen adamın bile sesini titretmiştim ulan.
Hemen vantilatörün önünden kalkıp koltukta oturan sevgilimin yanına gidip açık bacaklarının üzerine oturdum. Elleri anında belimi sararken ben yanaklarına ve alnına öpücükler kondurmaya başlamıştım bile.
"Aşkım ben öyle söylemek istemedim. Yani biraz havasız, bir de çok küçük. Seni boğar diye öyle dedim. Onun dışında güzel bir yer." en azından komşuları çıtır erkekler değildi, yaşlı birkaç çift vardı.
Tebessüm edip alt dudağımı dudaklarının arasına alıp kısaca emdikten sonra geri çekilip çok uzaklaşmadan hemen kollarını daha da sıkarak iyice sarıldı bana.
"Benim için bu kadar endişelenen ilk ve tek kişisin." yüzü boynumda olduğundan sesi boğuk çıkmıştı.
Ensesindeki saçları okşarken konuştum, "Böyle olmaktan çok mutluyum. Bizim birbirimizden başka kimseye ihtiyacımız yok. Ben senin her şeyin olurum." kafasını hafifçe sallayıp elleriyle belimi iki yandan okşamaya devam etti.
Şu an benden beden olarak küçük olan bu adamın kucağında büyük kalan cüssemle oturmak beni hiç de garipsetmiyordu. Jimin ilk başlarda oldukça pasif biri gibiydi, yani en azından çevresindeki insanlara öyle davranıyordu. Onu daha önce bir aşk ilişkisinde görmediğim için bizim ilişkimizde de öyle olacak sanmıştım ama yanılmıştım... Onu kucağıma alıp evde takılmayı, evde bıcır bıcır dolaşmasını falan bekliyordum başlarda. Ya da bir şeyler ters gittiğinde bana ağlayıp dert yanmasını, bana bel bağlamasını hem istiyor hem de bekliyordum ama asla düşündüğüm şeyler olmamıştı. Tam tersi ben ona bel bağlamış, ben onun kucağında gezmiştim genelde.
Fakat aramızda net bir kişinin hakimiyeti yoktu, böyle bir şeyi istemiyordum zaten. Bu yüzden arada bir onu baskıladığım, daha aktif olduğum zamanlar oluyordu ama ikimiz de bunu rahatsız edecek derecede yapmıyorduk. Daha önce sadece bir kere sevişmiştik ve onda da günlük hayatta her ne kadar üstte olacağıyla ilgili imalar yapsa da bana fikrimi sormuştu. Gözlerinden altta olmayı istemediğinin farkındaydım, zaten ben de onun altında alacağım zevki üstünde alacağım zevke tercih ederdim. Ha, bir de onun penisi daha büyüktü... Bu nasıl oluyor sormayın.
Ve bugün de içimde garip bir heyecan vardı. Bir süredir birbirimizi görmüyorduk ve bugün muhtemelen birlikte olacaktık.
Fakat ben geleli bayağı olmasına rağmen henüz o anlamda bi istek göstermemişti Jimin. Acaba kötü falan mı kokuyorum diye düşünsem de onun en sevdiği kokuları sıkmıştım. Yine de sadece bana sarılıp yüzüm ve boynumdan öpmek dışında bir şey yapmıyordu. Vücudumda en sevdiği yer göğüslerimdi ama onlara bile dokunmamıştı.
Bu yüzden her ne kadar biraz utansam da ilk adımı ben atmak istedim.
Hâlâ kafası boynumda olduğundan boynundan tutup yavaşça çektim ve birkaç saniye gözlerine baktıktan sonra dudaklarına yapıştım. Duygusal değil sert ve istekli bir öpücüktü. Yani ben o şekilde öpüyordum ama o istediğim şekilde karşılık vermiyordu. Dilini ağzıma bile sokmamıştı.
Birkaç dakika daha öpüştükten sonra dudaklarımı çekip boynuna yöneldim. Belli bir noktayı ağzıma alıp sertçe emdikten sonra altımdaki aletine bastırdım kendimi. Hareketlenmişti, hatta sertleşmişti çoktan.
Boynunu emdikten sonra sulu öpücüklerle yakası açık olan tişörtünden daha aşağılara inmeye başladım. Kendimi sürekli bastırıp geri çektiğim için derin bir şekilde inlemişti. Elleri kalçama gidip sertçe sıktığında sonunda kıvama geldiğini görüp sırıttım ama üç saniye içinde geri çekince sırıtmam hemen geçti.
Aynı zamanda beni de kendinden uzaklaştırmış, sonrasında da kucağından indirip ayağa kalkmıştı. Ben bıraktığı yerde şaşkınlıkla ona bakarken o da gözlerini irice açmış, birkaç adım geriye gitmişti.
"J-Jungkook ben..."
Beni reddettiğini anlayınca hemen dolan gözlerimle ona daha fazla bakamayıp ellerimi gözlerime bastırdım ağlamamak için. Yine de hıçkırmamı tutamıyordum.
"Jungkook ağlama... ağlama lütfen!" sanki reddetmesi yetmiyormuş gibi bağırıyordu bir de. Yüzünü göremediğim için ne yapıyordu bilmiyordum. Sadece ağlamak istiyordum.
"B-böyle yapacaksan niye en başında durdurmadın? Çok kötüsün Jimin!" ellerim hâlâ gözlerimin üstündeydi. Hem utanmıştım hem de üzülmüştüm.
Birkaç saniye sonra ellerini ellerimin üzerinde hissettim. Önümde diz çökmüştü muhtemelen.
"Bebeğim... açar mısın gözlerini lütfen? Az önce bağırmak istemedim. Aç hadi."
"Tabii, sen zaten hiçbir şeyi istemiyorsun! Onu az önce gayet iyi anladım merak etme!" incelen sesimle bağırırken bi de üstüne detone olunca daha da çok ağlayasım gelmişti.
Elleriyle ellerimi zorla gözümden çekince kızardığına emin olduğum suratımla ona baktım. Endişeli görünüyordu.
"Bak... bilerek yapmadım tamam mı? Seni bile isteye asla reddetmem! Hiçbir konuda yapmam bunu güzelim. Sadece... uzun zamandır yapmıyoruz... ve ben kendime neredeyse hiç dokunmadım. Yaparsak canını yakabilirim. Durabileceğimi sanmıyorum. Bunlar aklımda dönerken de istemsizce ittim işte seni. Özür dilerim."
Bana sarılıp kendisini affettirmek ister gibi boynumu minik minik öpmeye başlayınca ağlamam durdu. Bir şey olduğunu anlamıştım zaten ama sebebinin bu kadar saçma olacağını düşünmezdim. Neyse, kaldıramıyorum demesinden iyidir en azından.
"Düşüncelerinin çok mantıksız olduğunun farkında mısın? Biz birbirimizi seviyoruz, böyle şeyleri kafama takmam. Ayrıca ben de sana hemen doymam zaten, durmayı düşünmene bile gerek yok." deyip sarılışına karşılık verdiğimde öpmeye ara verip derin bir nefes verdi.
"Affettin mi beni?"
"Salak. Yaptığın çok saçmaydı ama evet affettim. Bir daha olmasın." burnumu çekerek konuştuğumda gülümseyip çenemi öptü. Hemen sonrasında da dudaklarıma yapıştı. Sanırım beni ilk kez bu kadar şehvetli öpüyordu.
Elleri hemen pantolonuma gidip boxerımla birlikte çıkardığında nefes almak için uzaklaşmıştım. Pantolonu çıkartırken çok hızlıydı, bacaklarıma sürtündüğünden acımıştı biraz.
"Sakin ol, bacaklarım acıdı."
Derin bir nefes alıp bıraktı. Elini saçlarıma geçirmişti.
"Bundan bahsediyordum işte."
Tişörtlerimizi de bir çırpıda çıkartıp çıplak göğsünü bana yasladığında iç çektim.
"Sabaha kadar sana doyabileceğimi sanmıyorum." elleri göğüs ucumla oynarken konuştuğunda inlememi tutamadım. Orası çok hassastı. O da bunu biliyordu.
"Doyma zaten."
Gecenin devamı ikimiz için de hem acılı hem de oldukça zevkli geçmişti ama tabii ki ikimiz de bu durumdan memnunduk.
***
devamını yazasım gelmedi siz hayal edersiniz