"Ben benim sen kimsin?" diyebilecek bir çocuğa benzemiyordu. Eğer yaparsa daha kim olduğunu bile öğrenmeden ondan tiksinebilirdim. Ben bunları düşünürken bana somurtuk bir şekilde bakarak "Sen iyi misin Duru?" dediğinde ismimi nerden bildiğini düşünmeden edemedim. Ayrıca ismim dışında da başka bir şeyler biliyormuş gibi duruyordu garip bir şey vardı. Ona güvenebileceğimi ilk gördüğümde anlamıştım. Bana "Hey yaz tatilinin sonunda bir şey olmadı değil mi sana?" dediğinde "Aslında oldu. Geçen yaz tatiliyle ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum"dedim.
Bir an gözlerinin parladığına yemin edebilirdim. Onun sevinmesi bile beni sebepsizce mutlu ediyordu. Kalbimde kelebekler uçuşuyordu, gözlerine bakınca. Sanki heyecanla okuduğum bir kitaptı Aras. Ama sonu yoktu. Okuyamadım sonunu. Belkide bu hikayenin sonu kötüyse okumamam en iyisiydi benim için. "Bu yüzden böylesin" dediğinde düşüncelerimden sıyrılıp ona baktım "Neden böyleymişim? Ben değişmişmiydim ki?" dedim. Bana bakıp sırıtarak "Evet hiç değişmemişsin" dedi. "Yaa of artık gerçekten sıkıldım. Biri bana burda ne olduğunu anlatabilir mi?" diye sitem ettim.
Baygın gözlerle konuşmaya başladı "Geçen yaz tatilindeydik. Siz bizim yazlığımızın yan tarafındaki eve taşınmıştınız. Birlikte çok iyi anlaşmıştık. Hergün paten yapıyorduk. Ve sen son hafta patenden düşüp kafanı yere çarpmıştın. Bizimse evimize dönmemiz gerekiyordu. Bu yüzden senin iyi olup olmadığını öğrendikten sonra uyanmanı bekleyemeden eve geri dönmüştük. Sanırım o gün yaz tatilini tamamen hafızandan silmişsin. Ve beni de..."dedi. Ben artık her şeyi sanki daha iyi anlıyordum. Annemlerin davranışlarını, Aras'ın lafları her şey yeni yeni parlıyordu beynimde.
Aras benim için milattı. Aras'tan önce Aras'tan sonra. Ama ne yazık ki Aras'tan öncesi karanlık devirdi bende.
Onu daha önce biliyormuşum, artık tanımıyorum. Ama güvenmek istiyordum. Sabırsızca "Peki neden geldin?" diye sordum. O 10 dk öncesindeki -içeri girerken ki- şirin gülümsemesiyle bana bakıp "Çünkü annemler yurtdışına çıktılar ve sadece sizin ailenize güveniyorlar bu yüzden 5 ay sizinleyim. Seninle çok eğlenicez prenses" dediğinde sebebsizce mal mal sırıttım. Cidden "Prenses" dediğinde çok tatlı olduğunun farkında değil miydi bu çocuk? Yanaklarını ısırasım gelmişti. Ama böyle bir salaklık tabikide yapmayacaktım. Benim yavşak biri olduğumu sanmasını istememiştim sonuçta. "Her neyse yarın okula birlikte gidicez. Ah evet aynı okuldayız. Ve sanırım sınıfımızda aynı olacak. Bu yüzden uyusan iyi olur, sabah süslenmeni bekleyemem güzellik" deyip bana göz kırparak odamdan çıktı. Allah Allah sabah süslenmelerimi nerden biliyordu bu çocuk? Bu kadar yakınmıydık ki önceden? İyi ama 3 ayda bu kadar yakın olamazdım ki ben kimseye. Ben bunları düşünürken aklıma geçen sene tuttuğum günlük gelmişti. Madem bu kadar yakındık muhtemelen günlüğümde ondan bahsetmiş olmalıydım. Günlüğümün sayfalarını karıştırırken gözüme bir tarih çarptı.
21 Haziran Cumartesi. Çünkü etrafına garip garip kalpler çizmiştim. "Bu ne böyle ergen ergen kalpler çizmişim" derken gözüm Aras'ın ismine odaklandı. Ne yani aşık mıydım ben bu çocuğa? Yada onun bundan haberi var mıydı? Olsaydı dalga geçmez miydi benimle? Geçmezdi heralde, öyle bir çocuğa benzemiyordu sonuçta. Bunları düşünürken uyuyakalmışım.
********
Sabah kalktığımda onun mükemmel şirin yüzüyle karşılaştım. Elinde, hayır hayır benim günlüğüm olamazdı değil mi? Evet ne yazık ki benim pembe tüylü günlüğümdü. (Aslında pembeyi çok sevmezdim ama bu günlüğü doğum günümde Esin almıştı. Esin ve Ebru (ikizler bu arada) benim en yakın arkadaşlarımdandı. Ah bide Ayşe ile Ayşen vardı. Sürekli dalga geçerdim isimlerinin uyumluluğuyla. Bu günlüğe uygun tüylü pembe bir kalemide Ebru almıştı)