Çalışma masama oturduğumda gözüme direk keko biri çarptı. Ah evet masamdaki şu küçük el aynasına bakıyordum. Arkasında dayancak bi şey olduğundan masamın sağ köşesinde duruyordu. Ve daha neler neler vardı masamda; küçük bir takvim, küçüklükten kalma ayıcıklarım, çekilişte arkadaşımın bana aldığı biblo, kalem kutusu, zımba, delgeç ve küçüklük fotoğraflarım vardı. Küçük aynama bakıp gelişi güzel ördüğüm perçemlerimin her yerden dağıldığı saçımı bozup, kafamın tepesinde saçma sapan bir topuz yaptım. Neden miydi bunca uğraş? Çünkü test çözecektim ve test çözerken saçımı hep topuz yapardım. Iğğ bu arada tarih çözücektim. Çünkü bu sene ygs vardı ve tarihim gerçekten de iyi değildi. Ayrıca içimden gelmişti " hevesim kaçmadan çöziyim bari " dedim kendi kendime. Henüz ilk sorumu yeni çözerken kapıyı alacaklı gibi çalan kişiye içimden neler söylüyordum ben öyle? Bir anlığına kendimden tiksinirken bir yandan da "Ben açarımm" diye mantıksız bir şekilde bağırarak kapıya koştum. Evet mantıksızdı çünkü kapıyı açmam için salondan geçmem gerekiyordu ve benim salondan geçerken bağırmam gerçektende mantıksızdı.
Annemler bana ufo görmüş masum köylüler gibi bakarken sırıtarak kapıyı açtım. Açınca ne göreyim? Şeyy aslında kim olduğunu bilmiyordum. Karşımda 1.80 boylarında ellerinde bavulları olan açık kahve rampa saçlarıyla benim yaşlarımda bir çocuk gördüm. Ben daha " Hayırdır gardaş? " diyemeden içeri daldı. Ben ise arkasından sadece "Dingonun ahırımı nereye giriyon lan sen? " diyebildim. Ama beni takarmış gibi bi hali yoktu.
Kimdi bu çocuk? Ne hakla evimize girebiliyordu? Ben niye bi şey yapmıyordum? Ya da niye bu kadar çok soru soruyordum kendime ? Arkasından koşarak gittiğimde resmen artık benim yedek bir organım olmuş olan koltuğumda pis pis sırıtırken gördüğümde ayağımdaki tavşanlı terliği kafasına fırlatmamak için kendimi zor tutuyordum. Daha sonra anneme bakıp "Ne iş bu çocuk anne ?" dedim. Annemse umursamaz bir tavırla bakıp "Onun bir ismi var : Aras " dedi. Bunu duyduğumda o an ne kadar pislik olabileceğimi kanıtlarcasına " Banane onun isminden! Bizim evimizde en önemlisi benim pofidiğimin üzerinde ne işi var? " dedim. Evet beni tanıyan herkes meraklı olduğumu bilirdi. Ne yani cidden meraktan çatlayabileceğimi bile bile niye söylemiyordu ki annem? Ayrıca niye bu kadar rahattı? Sabrımı mı zorluyordu? Eğer öyleyse kendimle gurur duymalıydım çünkü yaklaşık 10 dkdır cıngar çıkarmamıştım. Bu işte bi gariplik vardı ama hadi neyse.
Salonda kimse konuşmayınca -yani bana bi şey açıklamayınca- odama gittim. Bu arada da içerde muhabbet dönüyordu. " Annenler nasıl?" diye bir soru gelmişti babamdan. Çalışma masama tekrar oturup test çözmeye başladım. Aslında test kitabına bakıp "Acaba bu çocuk kimdi? Ve niye annem ve babam bana bir açıklamada bulunmuyorlardı?" diye düşünüyordum. Sinirliydim onlara. Bana bi şey anlatmayışlarına. Daha sonra test çözemeyeceğimi anlayıp telefonumu elime aldım. Salak saçma pozlar verip en son hepsine bakıp gülmek benim sinirimi geçiriyordu. Yani her insanı sakinleştiren saçma bir şey vardır. Benimki de buydu işte. Az sonra içeri birinin girmesine aldırmayıp foto çekinmeye devam ettim. Taaki kafamın üstüne dikilmiş 2 adet parmağın anneme ait olduğunu anladığımda.
Donuk gözlerle ona baktığımda saçma sesler çıkararak gülüyordu. Ne yani komik olduğunu mu sanıyordu? Aksine. Beni daha da sinirlendiriyordu. Ben bunları düşünürken düşüncelerimi bölen o soruya odaklandım. Annem "Niye meraba demedin çocuğa? Özlemedin mi? Ayıp oldu işte gördün mü? " demişti. Neden onu özliyecektim ki? Ayrıca niye ayıp olucaktı tanımadığım birine "Meraba" dememek? Yoksa yaz tatilimi bana unutturan çocuk bu muydu? Evet muhtemelen bu oydu. Ama bizim evde ne işi vardı? İşte bunu çok merak etmiştim. Bunları düşünmek bile beni yormuşken bide annemle tartışmak istemediğimden "Haklısın anne ayıp oldu çocuğa onu buraya çağırır mısın? " dedim. Annem Aras'ı çağırmaya gittiğinde kendime çeki düzen verdim. Ee yani bir erkekti. Doğru düzgün görünmem gerekirdi. İyi ki masamda ayna vardı.
Aras odaya girdiğinde yüzünde sıcak bir gülümseme vardı. İnsanı güldürebilcek kadar güzeldi üstelik gülümsemesi. Ben ona mal mal bakarken "Ooo özledin galiba beni prenses? " deyip bana sıkıca sarıldı. Çok değişik bir duyguydu. Bir insana hem güvenip hemde ondan korkmak çok garipti gerçekten. Bana sarılmayı bıraktığında "Ee nasılsın bakalım? Beni özledin mi? " dediğinde bir türlü anlam veremediğim karmaşaya yeni bir düğüm atılmıştı sanki.
Neden herkes onu özlemem gerektiğini düşünüyordu ki? Ben hâla ona dünyaya yeni gelmiş orangutan yavrusu gibi bakarken "Hey beni duymuyor musun? Sana soruyorum" dediğinde "Sen kimsin Aras? " dedim. Biliyordum kurduğum cümle çok saçmaydı. Ama o an söyleyebileceğim en mantıklı cümle buydu işte "Sen kimsin Aras?"
Selaam. Bu benim ilk hikayem. Ve fazla amatörce. Bu yüzden hatalarım olursa mazur görün lütfen ☺