Lee Minho
Jisung'un yanımdan kalktığını hissettiğim an birden uyandım. Bileğinden tuttum "Nereye Ji?" "Kantine iniyorduk da uyandırmak istemedim seni, geliyor musun?" dediğinde başımla onaylayıp yerimden kalktım. Ne zaman yanlarında uyusam gideceklerini hissettiğim an uyanıyordum. Saçma sapan vücut tepkimelerim olduğunun farkındayım.
Kantinde sıra bana geldiğinde yan taraftaki sırada gördüğüm bir kız ile aynı anda sipariş verdik. "Bir Ice Americano alabilir miyim, lütfen?" Aynı soruyu sorduğumuzda birbirimize döndük. Onu daha önce gördüğümü sanmıyorum fakat o beni tanıyor gibi bakmıştı suratıma. Ortak arkadaşlarımız vardır diye düşünerek kahvemi alıp sıradan çıktım ve bizimkilerin yanına doğru ilerledim.
"Hey!" arkamdan biri seslenince yavaşça döndüm. Sıradaki kız hızlıca bana doğru geliyordu. "Bana mı seslendin?" diye sorduğumda başıyla beni onaylamıştı. "Adın Lee Minho mu?" dediğinde tek kaşımı kaldırdım ve sorgularcasına "Evet?" dedim. "Peki Twitter kullanıyor musun?" dediğinde anlamlandıramadım.
"Duyduğum en saçma tanışma bahanesiydi bu, günümüzde herkes sosyal medya kullanıyor." heyecanla bana doğru bir adım atıp "O zaman o sensin." dedi. "Kim benim?" diye sorduğumda "Gitmem gerek." deyip hızlıca yanımdan uzaklaştı. İnsanlar gerçekten her çağda bambaşka saçmalıyor.
Bizimkilerin oturduğu masaya doğru döndüğümde sadece Chan'ın kaldığını gördüm ve ona doğru yaklaştım "Çocuklar nereye gitti?" başını kaldırıp bana baktı "Bahçedeler, gel de biz biraz oturalım." yanındaki sandalyeyi çektiğinde oturdum.
Neler soracağını çok net biliyordum, alışmıştım artık. "Annen mi çalışmanı istedi?" başımı olumsuz anlamda sallayıp ona döndüm, "Bana git çalış demedi. Ya senin de mama fiyatlarından haberin var çok pahalılar, ben de geçen hafta harçlıklarımı biriktirip Soonie'ye mama aldım, ama gerçekten kendi harçlıklarımla aldım bak." Kendimi savunmaya geçtiğimde başıyla onaylayıp devam etmemi istemişti.
"Ya işte mama poşetindeki fişi görünce çıldırdı. Biz sana boşuna mı harçlık veriyoruz, kedi bakacaksan kendi paranla bak falan dedi ben de o yüzden işe girdim." Kaşlarını çatıp bana yaklaştı, "Gerçekten bu mu annenin istemediği hali? Resmen git çalış demiş sana Minho."
"Haklı ama Chan, Soonie benim çocuğum sayılır. Zaten ben yük gibi üzerlerine kaldım 18 olmama rağmen, bir de Soonie'ye bakmak zorunda değiller."
"Minho, bir kadın veya erkek eğer çocuk sahibi oluyorsa bunun sorumluluklarını da kabullenmek zorunda. Ailen sana yemek verdiğinde veya sana yatacağın bir oda verdiklerinde bu onları mükemmel aile yapmıyor, bu zaten onların görevleri. Sen daha yeni reşit oldun o evdeki işleri yapmak ya da dışarıda çalışmak zorunda değilsin. Elbette ailene yardım edeceksin birlikte yaşıyorsunuz ama bu zorundalık olmamalı, aile olarak gördüğün insanlar sana iyi gelmeli, seni zora sokacak şeyler yaptırmamalı." Dediğinde haklı olduğunu bilsem de bir şey diyemedim.
"Hem finansal özgürlüğüm olacak işte bak sen kendi evindesin, şimdiden para kazanıyorsun ben de senin gibi olurum fena mı?" ortamı yumuşatmak için güldüm, "Hem artık ben de kahve ısmarlarım size, hep sen ödemek zorunda kalmazsın."
"Aynı şey değil Minho, ben yalnız yaşıyorum çünkü ailem yurt dışında, iş dediğin de evimde kafama estikçe yazdığım şarkıları satıyorum. Ama eğer çalışıp benim yanıma taşınırsan işler benimkine benzer işte." Dediğiyle birkaç kez gözlerimi kırpıştırıp ona baktım.
"Saçmalama Chan, nasıl ailemi bırakıp ge-" sözüm ani yükselmesiyle bölündü "Gerçekten ailem mi diyorsun hâlâ şunlara?" bana yaklaşıp sessizce ama sinirlice söylemişti bunları. Ona cevap vereceğim sırada zil çalmıştı.