Yoon Vien
Minho ile karşılaşalı bir hafta olmuştu. O henüz adımı dahi bilmiyor ama karşılaşınca baş selamı ve küçük gülümsemeler sunuyoruz birbirimize. İşinden kaynaklı eskisi kadar sık tweet atmasa da hesabını kullanmaya devam ediyor.
Tahminlerime göre ilk karşılaştığımız günün gecesinde de annesiyle tartışmışlardı. Priv hesabı sadece kendisine özel olmasına rağmen yine de şifreli yazıyordu tweetlerini. En büyük korkum ise o gece annesinin ona vurmuş olma ihtimaliydi. Açık açık yazmamıştı ama o yola çıkan tweetleri vardı.
Saat on ikiyi geçiyordu ama canım fazlasıyla cips çekmişti. Abim çoktan uyumuştu. Annem ile babam da iş için yurt dışına çıktıkları için benimle gelecek kimse yoktu. Ne olur ne olmaz diyerek polis olan dayımın kendimi korumam için bana verdiği göz yaşartıcı gazı cebime koyup cüzdanım ve telefonumla evden çıktım.
Markete gidip canımın istediklerini yanımda getirdiğim bez çantaya doldurup dondurmamı yiyerek eve doğru yol aldım. Tek kullanımlık plastikleri kullanmaktan nefret ediyorum. Elimden geldiğince paketli ürünler harici plastik kullanmıyordum.
Nasılsa ortalık çok sakin diyerekten yolumu biraz uzatmaya karar verdim. Parkın kenarından geçerken bankta kucağında kediyle oturan birini gördüm. Dikkatli baktığımda ise bunun o olduğunu fark ettim, Lee Minho.
Parkın içinden gitmeye karar verip ona doğru yaklaştım. "Korkma bebeğim, seni yalnız bırakacak değilim. Biliyorum annem seni istemiyor ama bu senden kaynaklı değil gerçekten bak, beni sevmemesinin hıncını senden çıkartıyor. Ama ben de yanındayım yani gerekirse burada kalırız ama seni asla sokağa bırakmam." Kedisinin başını severken bunları söyleyen Minhonun başında durdum. "Selam."
Başını kaldırıp bana baktığında gülümsedim. "Ah selam, ne yapıyorsun bu saatte dışarıda tek başına, tehlikeli değil mi?" yanına oturup ona doğru döndüm, "Ben kendime bir şeyler almaya çıkmıştım şimdi de eve dönüyordum. Aslında bu saatte kedisiyle parkta oturan sana sormak gerek bunu."
Dediğimle gözlerini kaçırmıştı, "Ya annem, annemin kedi tüyüne alerjisi varmış bu yüzden kedim evde duramayacak artık. Ben de sokağa atamam, bu saatte Chan'ın kapısına da dayanamam doğal olarak. O yüzden biraz geziniriz sabaha kadar Soonie ile, sonra Chan'a geçerim sanırım."
Gözlerimi kırpıştırıp ona baktım, "Nasıl yani sabaha kadar sokakta mı olacaksınız?" dediğimde başıyla onayladı beni. Ayağa kalktım, "Hadi gelin." anlamsızca bana baktı. "Bize gidiyoruz, bizim evde sadece abim var o da domuz gibidir merak etme, hiçbir şeye alerjisi falan yok." gülümseyip başını olumsuz anlamda salladı.
"Gerçekten çok teşekkür ederim ama olmaz. Zaten birkaç saate Chan'a geçeceğim, sen de evine git daha fazla geç olmadan." "İyi o zaman." deyip geri oturdum. "Bekleyelim bakalım burada, Chan uyandığında birlikte gideriz sen oraya geçersin ben de evime."
"Saçmalama.." deyip duraksadı. "Vien, adım Yoon Vien." elimi uzattığımda elimi sıktı. "Memnun oldum ama saçmalama Vien, ben kedimin başında bekliyorum sen neden bekliyorsun?" Sorusuna karşılık olarak 'Ben de kedimin başında bekliyorum.' demek istesem de kendimi durdurdum.
"Sen burada otururken eve gitsem de uyuyamayacağım zaten, bari canım sıkılmasın." bez çantamdan çikolata çıkartıp ona uzattım, "İster misin?". Derin bir nefes alıp cevapladı beni "Gerçekten gitmen gerek, geceleri buraların ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorsun nasıl koruyacaksın kendi-" cebimden çıkardığım göz yaşartıcı gaz ile gözleri kocaman olmuştu ve cümlesi yarıda kalmıştı.
Tek eliyle gözlerini kapatıp, "Tamam tamam geleceğiz size ama sadece bir gecelik bak sabah gideceğiz kaldır şunu yeter ki." dediğinde telaşına güldüm. "O amaçla çıkartmamıştım ama olsun, bir işe yaradı." Gülerek kalktım ve kenardaki Soonie'nin eşyalarının bulunduğu çantayı aldım. Minho da ayaklanmıştı.