MAÇ

2.4K 6 0
                                    

          Soğuk bir kasım gününde çok farklı şeyler yaşıyoruz. Futbol takımımız çeyrek finalden sonra yarı final maçına çıkıyor. Okul falan hiç aklımıza gelmiyor o gün. Arkadaşlarımızın yanında olmalıyız. Büyük bir coşku ile servise biniyoruz, durmadan bağırıyoruz sloganlar atarak. Otobüsün normal kapasitesinin üç katı olmalıyız. Balık istifi gibi sıkışmışız. Ama hiç de sorun değil bu bizim için. Normal saatlerde de servis aynı yoğunlukta. Üst üste gidip geliyoruz okula. Nedense birçok okul içinde en ihmal edilen, görmezden gelinen biz oluyoruz. Yıllardır bunun nedenini anlayamadık ve anlamaya çalışmayı da bıraktık artık, kanıksadık gibi bir hal. Aslında her yerde göz ardı edilmemiz bizdeki hırsı körüklüyor. Kendi çapımızda haksızlığa meydan okuyoruz, yok sayıldıkça kendimizi onların gözüne sokuyoruz. Biz bunu ilk defa yaşamıyoruz ki! Çoğumuz parçalanmış ailelerin çocuklarıyız. Hani şu kendi havasında olan ve yeri geldiğinde bir çocuğu olduğunu hatırlamayan ana baba tipleri. Haksızlık da etmeyelim, bunların yanı sıra hem anne hem baba olanlar da var, onlara saygımız sonsuz ama, onlar da bir geçim derdine düşmüş olayın sadece maddi yönüne odaklanmış gibiler. Bizi sadece veli toplantılarında ön sıraya alırlar, o da işten güçten vakit bulup da gelebilirlerse. Genelde on dokuz kişinin bir iki tanesinin velisi katılabiliyor bu toplantılara. Her ne kadar çok neşeli ve mutlu görünsek de aslında çoğumuzun bir yanı eksiktir, yıkıktır. Bunu da birbirimizi kardeş gibi görmekle kapatıyoruz. Birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için! Anlayacağının kendimizce bir mutluluk tutturmuşuz gidiyoruz. Durum böyle olunca okul olarak görmezden gelinsek ne yazar! Bizim onlara ihtiyacımız yok ki! Biliyoruz ki bizim sınıfta kimse kimseye kazık atmaz. Her ne kadar bazen kavga etsek de kritik bir anda her şeyi unutup birlik olabiliyoruz. Bu maç da onlardan biri. Tüm gücümüzle takımda oynayan kardeşlerimize destek olmalıyız diyoruz ve topluca okuldan kaçıyoruz bugün. Zaten okulda da pek bir şey öğrendiğimiz söylenemez. Ya biz çok ileri zekalıyız veya tam tersi de olabilir. Bu konular bizim için çok basit kalıyor ve sıkılıyoruz ya da tam tersi, gerçekten anlamıyoruz. Sonuçta bir türlü aklımız konuları almıyor. Onda da sıkıntı yok. Sanki okuyup doktor, mühendis, avukat mı olacağız? Ailelerimizin ekonomik gücü de belli. Bizi seçkin, paralı okullarda okutamaz. Olup olacağımız ıkına sıkına üniversitede bir yere yerleşip iyi kötü bir işte çalışmak. Biz bu gerçekleri daha çok küçük yaşlarda anladık ve kabullendik. Hayattan en büyük isteğimiz, bir şekilde ayakta kalıp çok ezilmeden yaşayabilmek de bu da bir parça zor geliyor. Şimdiden aramızda çalışan arkadaşlarımız var. Bu hayalin ne kadar güç olduğunu biliyoruz ama biz mucizelere inanıyoruz hala. Bu maçta da hiç şansımızın olmadığı söyleniyor fakat şansımızı zorlamakta kararlıyız. Biz ne yokluklar, ne sıkıntılar gördük. Bundan mı korkacağız? 

          Az çok yukarıdaki duygularla doluyuz hepimiz ve aramızdaki bütünlük muhteşem. Üç Harfli, otobüsün en önünde komut veriyor ve hep bir ağızdan bağırıyoruz: ''Oley oley oley oley! En sert bizim takım! Karşımıza çıkana şaşarım! Oley oley oley! Oraya geliriz! Haddinizi bildiririz! En büyük biz!''gibi gibi kendi çapımızda uydurup uydurup bağırıyoruz. Başımıza verilen görevli öğretmen bile halimize hiç ses çıkarmıyor, tam maç havasındayız.  İskender, Serker omuz omuza yerlerinde zıplayıp duruyor. Onlar bile bugün ince mevzularına ara vermişler. Aramızda sadece kızlar yok ama iş bölümü yaptık aramızda. Onlar sınıfta kalıp durumu idare edecekler. Yani işimize geldiğinde kızlarla bile gayet iyi anlaşıyoruz. Havanın soğukluğu bize işlemiyor, hep bir ağızdan bağırırken oldukça ısınıyoruz. Servis stadın önünde duruyor. Ferdinand, Alper, İskender en önde çünkü onlar futbol takımımızın elemanları. Ferdinand her ne kadar duygusal olsa da maç dendi mi değişir. Alper, soğuk durur genelde ama top geldi mi yerine koyar. İskender ise kendi çapında yıldız. Ufak tefek olduğu için hızlıdır ve maçta onu yakalayabilmek oldukça zordur. Arkadaşlarımız ile beraber takımın diğer üyeleri beden öğretmenleri eşliğinde ayrılıyor yanımızdan ve sahaya çıkıyorlar. Oldukça kaba biri, sizin okulun yeri burası, diye tribünde yerimizi gösteriyor. Motorcu, onun bu kabalığına karşı ters ters bakıyor ama ona bir şey demiyor. Olay çıkarmamakta kararlıyız. Bunu bize karşı ikinci bir koz olarak kullanmamalılar. Bizim okulun seyirci sayısı sınırlı tutulmuştu ama orada diğer okulun tamamının geldiğini öğreniyoruz. Daha maç başlamadan haksızlık başlıyor bizce. Buna da eyvallah, diyoruz ve bize ayrılan yere yerleşiyoruz. Fakat bir değişiklik var daha maç başlamadığı halde bitişiğimizdeki diğer okul bize sataşıyor hatta boş şişe atıyor. Bayhan ve Motorcu sinirlenip yerlerinden kalmaya davranınca Üç Harfli onları yatıştırıyor:

BOŞ YAPMA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin