üçüncü bölüm

2.2K 242 121
                                    

♠︎

Bu hayatta başıma birçok şey gelebilirdi. Her şeye katlanabileceğimi düşünüyordum. Hiçbir şey beni zayıf düşürmez, hiçbir şey beni yıldıramazdı.

Tek bir şey dışında; yemek.

Yemek yemeye küçüklüğümden beri öyle düşkündüm ki, aç olunca dünyanın en sinirli ve gergin insanı olurken, karnım doyunca dünyanın en sevimli, sevecen insanıydım.

Açıkçası isminin Park Chaeyoung olduğunu öğrendiğim kızın konuşmasını dinlemeyecek kadar yemek yemekle meşguldüm.

Bana bugün okula gelmeyen çok yakın bir arkadaşının yedek kıyafetlerinden vermiş ve giyinmem için soyunma odasından çıkmıştı. Pantolonu giyidiğimde belimden aşağısı kaybolsa da içinde rahat hissettiğim için teşekkür etmek dışında bir şey söylememiştim. Bana kendini ispatlamak istermiş gibi derslere girmeyip okulu gezdirmeye karar vermişti. Okulda her şey olduğunu biliyordum ama sinema salonu olması hatta eğlence salonu olması bile beni şaşırtmıştı.

Şimdi ise öğle arasına girdiğimizi fark edip koşa koşa okuldaki yemekhaneye gelmiş yemek giyorduk.

"...daha sonra da Kore'ye geri dönmek zorunda kaldık işte. Oradaki günlerimi özlesem de burasını da çok sevdim. İlk zamanlar önyargılı olup aileme sorun çıkarttım fakat şimdilerde burada olmaktan mutluyum. Hey Taehyung, sen beni dinliyor musun?"

Chaeyoung cümlesini sinirli bir şekilde bitirdiğinde ağzıma götürdüğüm çubukları yarı yolda duraksatıp dolu ağzımla ona döndüm. Bir süre sessizce suratımı izledikten sonra kahkaha atmaya başlamıştı. Çoğu kızı kıskandıran güzel bir yüze sahipti.

Gülerken, "Çok şapşal görünüyorsun." dediğinde ona cevap vermeden yemeğime geri dönmüştüm fakat keyfim birkaç dakika içinde kaçmıştı. Aslında burada olduğum sürece daha çok kaçacağını biliyordum.

Yemekhanenin kapısı açılmış içeriye zengin züppesi ve ekürileri sıralı bir şekilde girmişlerdi. Arkama yaslanıp lokmamı ağzımda çiğnerken bakış açımdaki bedenleri izlemeye başladım.

Çetenin başı olduğunu her fırsatta bas bas bağıran havalı şerefsiz elleri pantolonunun cebindeyken yavaş yavaş yürüyerek boş masalara göz atmış ve çok geçmeden bakışları gözlerime takılmıştı. Yerinde duraksamadan hâlâ ufak ufak bize doğru yürümeye devam ederek yüzüne gevşek bir sırıtma yerleştirmiş ve göz kırpıp yanında duraksadığı masanın bana doğru bakan sandalyesine çekip oturmuştu.

Önümdeki yemeğe bakıp iç çektim. Keyfimi kaçırdığı yetmemiş bir de iştahımı kaçırmıştı.

Oturduğu yerden gözlerini çekmeden bana bakarken onun seçtiği masaya diğerleri de oturmuş baktığı noktaya yani hepsi bizim masamıza dönmüşlerdi. Göz devirdiğimde bakışlarım bu sefer bana sınıfta 'cesur çocuksun, sevdim seni' diyen kısa saçlı, kâküllü kıza takılmıştı. Göz göze geldiğimizde boyalı dudaklarını öne doğru uzatıp küçük bir öpücük atmıştı. Bu tavrına yavaşça sırıttım. Güzel kızdı.

"Şu kızın ismi ne?" diye sordum Chaeyoung'a dönerek. Yemek yediği için eğik olan kafasını kaldırdı ve gösterdiğim yere baktı. Ağzı dolu doluyken konuştu. "İsmi Lalisa," Hiçbir şey anlamadığım için alnımı kırıştırdığımda lokmasını yutup tekrar konuştu. "İsmi Lalisa Manoban fakat daha çok Lisa diyorlar. O da benim gibi Kore'nin yabancısı."

Kafamı aşağı yukarı sallayarak gözlerimi diğerlerinde gezdirdim. Herkes önüne dönüp bir muhabbet döndürmeye başlasa da çetenin başı olan çocuk yanındaki boş sandalyeye sol bilek içini yaslamış öylece bize doğru bakıyordu. Gözlerimi kaçırmadan gözlerine dikip konuştum.

school of bulliesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin