Onu karşımda arkadaşlarıyla müzik yaparken izlerken tek hissedebildiğim pişmanlıktı. Arada sırada beni bulan mavi gözleri ve sert bakışları içimi ürpertiyor ve burayı terk etmem gerektiğini söylüyordu. Ama ikinci bir gidişi göz önüne alacak kadar duygusuz değildim.
Bundan üç sene önce Luke'u Sydney'de harabe halinde umursamadan bıraktığımda benim için tek önemli şey yaşamımı en iyi şekilde hayallerim ile birlikte sürdürmekti. Eğer duygusal olarak hareket edersem her şeyin en az seviyede beni mutlu edebileceğini bu yüzden de hayatın bana sunacağı şartların oldukça alt seviyede olacağını düşünüyordum.
Belki bu bencilceydi. Ama gerçekçi düşününce ve çevremdeki hayatları gözlemlediğimde bunu yapmam gerektiğini, Luke'u bir şekilde unutacağımı, ondan daha iyi birini bulacağımı kendime inandırarak hayaller şehri New York'a uçmuştum.
Burada ilk senem ailemin benim için biriktirdiği parayla yaşamımı sürdürerek geçmişti. Kayıt olduğum okulun yurdunda kalıyordum ve yarı zamanlı olarak çalışıyordum. Gözümdeki hırs ikinci senede bu radyo ve televizyon okulundan birinci olarak mezun olmamı sağlamıştı ve üçüncü senenin başlarında yeteri kadar olan paramla ve burslarla Los Angeles'a yerleşmiştim. Büyük bir radyo kanalında işe başlamış ve zamanla kademe atlayarak yönetici statüsüne gelmiştim.
Ve bu üç sene içerisinde Luke'un fiziksel olarak olmasada ruhsal olarak yanındaydım. Bir albüm çıkarmışlar ve turneye bile başlamıştılar. Çalıştığım radyo programlarında onların şarkılarını çalıyor ne kadar başarılı bir grup olduklarından bahsediyordum. Sosyal paylaşım sitelerinde değişimini izliyordum ve bu gerçekten acı vericiydi. Ona mesaj atamamak, yaptığımız konuşmaları tekrarlayamamak, birbirimizle çok fazla konuştuğumuz için radyasyondan öleceğimizi söylediğimiz ve bu nice zamanları anımsayarak onsuz üç yılımın geçmesi zordu.
Bazı günler o ayrılığı yapmasaydım, onunla kalsaydım veya gitseydim ama iletişimimizi koparmasaydım ne olacağını düşünmeden kendimi alamıyordum.
Matt canlı yayının bittiğine dair kırmızı ışığı söndürdüğünde göğsümde kavuşturduğum kollarımda bile kalbimin şiddetle attığını hissedebiliyordum. Çocuklar gitarlarını bırakıp kulise doğru ilerlemeye başladıklarında harekete geçme zamanımın geldiğinin ve bu şansı bir daha elde edemeyeceğimin farkındaydım.
"Luke!"
Ona seslendiğimde grup arkadaşları da dahil olmak üzere hepsi bana döndü. Onların yüzünde de bana karşı hissettikleri kini görebiliyordum. Luke onlara gitmelerini, birazdan aralarına katılacağını söyledikten birkaç dakika sonra stüdyoda sadece ben ve o vardık.
Ellerini cebine soktu ve başını iki yana salladı. Tok bir sesle "Ne istiyorsun?" diye sorduğunda soğuk duvara yaslanmış bedenim irkildi.
"Gerçekten başarılısınız." dedim. Hiçbir tepki vermeyip sanki mide bulandırıcı bir şeymişim gibi bana bakmayı sürdürdü.
Birkaç adım atıp çıkış kapısına doğru yaklaştığında ona sarılmak istiyordum. Ama bunu yapacak cesarete sahip değildim. Muhtemelen Luke'ta bunu yapmama izin vermezdi. "Bitti mi?" diye sorduğunda omzunu kapının pervazına yasladı ve beni baştan aşağı süzdü.
"Hayır," diye çıkıştığımda devam etmem için elini havada salladı. "Seni özledim, Luke."
Huzursuzca yerinde kıpırdandı. Seyrelen yüz kasları ve çatılan kaşları ile saniyeler içerisinde aramızdaki mesafeyi kapattığında nefesini yüzümde hissedebiliyordum. "Bunu söylemeye hakkın olduğunu düşünebiliyor musun?"
"Belki yok ama," Titrek bir nefes aldığımda gözlerimi yumdum. "Yemin ederim seni çok özledim."
İfadesi yumuşadı ama hala ciddiyetini sürdürüyordu. "Beni bırakıp gittin Estela. Bencilce davranıp beni sik gibi ortada bıraktın."
Söyleyecek kelimelerim, kendimi savunacak sebeplerim yoktu. Sustum. Sustum ve kollarımı bedenine sardım. Ruhum huzurla harmanlanırken, özlem etkisini kaybediyordu. Ellerini sırtımda, belimde veya herhangi bir yerimde hissetmemem beni kırıyordu. Ağlamamaya çalışarak geri çekildim. "Teşekkür ederim."
Konuşacak gibi oldu, ağzı aralandı fakat kelimeler çıkmadı. Birbirimizi izlemeyi sürdürürken "Ağlama." dedi. O bunu söyleyene kadar ağladığımın farkına varmamıştım.
"Sikeyim bunu yapma. Onca zaman geçmişke- siktir. " Bileğimden kavrayıp beni kendine çektiğinde kollarını vücuduma sardı ve saçıma usul bir öpücük bıraktı.
"Kaç aydır bunun hayaliyle yaşadığımı biliyor musun?"
Başımı göğsünden kaldırıp yüzüne baktığımda söylediği cümlenin yarattığı hisle huzurla gülümsedim. Bana karşılık verirken anlıma bir öpücük bıraktı. "Seni bir daha kaybetmek istemiyorum, Estela."
"Buna bir daha izin vermeyeceğim. Emin olabilirsin."
Elleri kollarımdan kayarak benimkileri bulduğunda avuç içlerimi öptü. "Şimdi gitmem gerekiyor. Yetişmem gereken bir konser var. Seni burada bulabilir miyim?"
Hızla bedenlerimizi ayırıp masanın üzerinde duran kağıda telefon numaramı yazıp ona uzattım. Gülümseyerek kağıda bakarken "Eski günlerdeki gibi." dedi.
İkimiz gülüşürken içeriden çocuklardan bir tanesi gitmesi gerektiklerini yoksa geç kalacaklarını söyleyerek onu çağırdı. Dudaklarımı büzdüğümde keyifle gülümsedi. "Bu bir ayrılık değil." dedi ve tutkulu bir öpücüğü bana bahşetti.
O stüdyoyu koşarak terkettiğinde içime sığmayan bir mutluluk vardı. Kendimi dönen koltuğa bırakıp gülümsememi engelleyemezken telefonuma mesaj geldi.
Luke: Seni seviyorum.
***
ağlamıyorum
hAYIR HİÇ TATLI DEĞİLLER
ve somewhere new serüveni de bitmiş oldu. bu zamana kadar votelarınızla yorumlarınızla herhangi bir şekilde yanımda olduğunuz için size çok teşekkür ederim.
sizleri çok seviyorum.
iyiki varsınız.
*REKLAMLAR*
ESCAPE ADLI CALUM HOOD HIKAYESI PAYLAŞTIM. SİZLERİ ORDA DA GÖRMEK İSTERİM. :-))))))))))))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Somewhere New | Hemmings
Fanfiction"Sen oradasın ve orası ne kadar şanslı olduğunu bilmiyor."