Güneş, bir gün Ay'la yan yana gelemediklerini ve hiç gelemeyceklerini fark etti. Her şeye rağmen Ay çok güzeldi ve Dünya üzerindeki her şeyin onun bu güzelliğini görmesini istedi. Bu yüzden geceyi ona verdi, ışığını ona gönderdi ki onu görebilsinler. O Ay oldu, herkes onu gördü.
Tanrı acımasızdı ve onların karşı karşıya gelmesini bile imkansız kıldı. Bir gün Güneş tüm bu imkansızlıklardan yoruldu ve indi yer yüzüne, Lee Felix adını aldı. En azından buradan her gece Ay'ı görebilirdi, ona ulaşabilirdi. Ay hep gökyüzündeydi ve Güneş çoktan kendini dünyaya kaptırmıştı. İdol olmak istedi, oldu da ama tanrının planları burada bitmemişti, dedim ya acımasızdı ve oynamayı severdi. Felix idollüğü bırakmak zorunda kaldı. Çünkü yorulmuştu, ruhu hastalanmıştı. Bilmiyordu ki tedavi diye gittiği yerde Ay'ı bulacaktı ve onun ruhunu iyileştiren, hayran olduğu güzellik olacaktı.
***
Felix'i bir daha görmeyeli uzun zaman olmuştu. O da benim gibi düşüncelerinde kaybolmuş olmalıydı. Her gün ya klinikte ya da sahildeydim çünkü yeniden gelebilirdi. Şu an dileyebileceğim tek şey onu tekrar görmekti. Neden bunu istediğimi bilmiyordum ama görsem anlarım gibi hissediyordum. Haftalar geçti ama Felix'ten haber yoktu. Sadece bekledim, yapabileceğim başka bir şey yoktu.
Sonra bir şey oldu hissettim geldiğini. Geldi ve gülümsedi bana güzelce. Güneş solsun ama onun gülüşü hiç solmasın istedim, Dünya'nın sonu gelsin ama o gülüşün sonu gelmesin istedim. Rüya gibi hissettiriyordu ama gerçekti. Usulca bana yaklaştı, gözlerime baktı, daha çok gülümsedi. Gülümsemesi bir insana her şeyi unutturup çıldırtacak türdendi. O gülümsemeyi karşınızda görseniz dayanamazdınız çünkü Güneş gibi parlak, melekler kadar saftı. İçimde biriken duygular vardı, anlatılamayacak kadar güzellerdi ama anlamlandıramadım. Dayanamayıp karşımdaki bedene sarıldım sıkıca, geri çekilmedi ve kollarımın esiri oldu. Gülüşü kulaklarıma doldu, gözlerimi yaşlar doldurdu. Kokusu zihnimi çaldı, bedeniyse kalbimi. Kalbimin kötü olduğunu düşünürdüm, o geldi iyilikle doldu. Ondan önce yoktum, o geldi varoldum. Hiçbir şey yoktan varolmaz derlerdi, inanamadım. Ondan önce hiçtim, o geldi her şey oldum. Hislerim bile tanrının bir oyunu olabilir miydi bilmiyordum. Bu düşünce beni çıldırtıyordu. Hislerim bile bana ait değilse geriye ne kalırdı. Ben düşündüm, o başını boynuma sakladı her şeyden gizledi ve her şeyden farklı hissettirdi. Biliyordum bu hisler tanrının elinde olamazdı, kalbimin elindeydi ve kalbim de Felix'in ellerindeydi.
Işığımı bulamam demiştim bir süre önce ama bulabilirmişim. Bunu yanımdaki beden kanıtlıyordu. Kliniğimin yakınındaki, anılarımızın olduğu tek yer olan sahildeydik yine. Hep yanımda olsun istiyordum. Baktıkça daha çok seviyor ve daha çok bağlanıyordum. Günler hızlı geçiyordu, yüzüne daha fazla bakabilmek istiyordum.
İnançlarım olsun istiyorum demiştim bir keresinde ve sanırım bulmuştum. İnandığım ne varsa bu güzel çocuk olmuştu, neyim varsa ona bağlamıştım. Artık inandığım tek şey bu çocuğun güzelliği ve varlığıydı. Onunla beraber ben de güzelleşiyor ve varoluyordum.
***
(Bir yıl sonra)
Bugün güzel bir gündü. Felix yanımdaydı, bundan başka bir şey isteyemezdim. Sonbahardı, dışarıdaydık ve çimlerin üzerinde oturuyorduk. Kimse yoktu, yanımda sadece her şeyden güzel olan o çocuk vardı. Yapraklar intihar ediyordu gözlerimizin önünde, bir şey yapamadık. Ağaçlar ayrıldı yapraklarından ama ağlayamadılar. Birbirimize baktık öylece ama biliyorduk, zamanı geldiğinde yeniden doğacaklardı. Eğer bir gün biz de yeniden doğarsak birbirimizi bulmayı umdum çaresizce. Çok huzurluyduk, huzurluyuz diyemiyorum çünkü Felix atak geçirene kadar öyleydik. Neden olduğunu anlayamadım çünkü çok huzurlu bir ortamdaydık. Yüzüme bakmasını sağlayarak sakinleştirdim ama biliyordum bir şeyler olduğunu. Günün sonunda Felix'de düşüncelerimi onaylarcasına kötü bir şeyler olacakmış gibi hissettiğini söylediğinde tüm bedenimi huzursuzluk ele geçirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
eclipse | chanlix
FantasyBen Ay'dım, her yerimde kusur saydığım kraterlerim vardı. Hatta ben tamamen kusurlardan yaratılmıştım.