SHADOW [4]

7 2 0
                                    

Gölge...[4]

"ürkünç canavarlar, süper ucubeler, koşturur beni,korku içinde koşturur!"
                                         
                                        ~ david bowie

**

Sadece koşuyordum, altımda ezilen dal ve yaprak parçalarının ardından kulaklarım'da uğuldayan sert rüzgarın sesiyle tüm gücümle koşuyordum.
Uzun ağaçlar ve sık çalılıkları olan bu sisli ormana nasıl geldiğimi hatta neden koştuğumu bilmeden ilerliyordum.

Artık dizlerim ağrımaya başlamıştı kalbim sanki göğüs kafesimden fırlayacakmış gibi hızlı atıyordu nefesim kesilmişti nabzımın sesini kulaklarımda duyabiliyordum. Çok uzun zamandır koşuyordum. Artık dayanamayıp olduğum yere yığılmıştım.

Kulaklarım uğulduyordu başım dönüyordu sanki yer ayaklarımın altından kayıyormuş gibiydi. Hızlı soluklarım sakinleşene kadar bekledim.

Çok yoğun sis vardı etrafı göremiyordum. Neden burdaydım?Nasıl geldiğimi bilmiyordum deli gibi titremelerime engel olamıyordum vücudum benden bağımsız olarak haraket ediyordu. Gökyüzüne baktım, sisliydi. Her yer sis ile kaplıydı. "Tanrım kurtar beni" kelimeler ve göz yaşım tamamen benden bağımsız dökülmüştü. Neden ağladığımı bilmiyordum.

Kafamın içi bir dehşet kilisesi;

Neden neden neden?

Bilinmemezlikler korkutur beni, bilinmeyene yol almak acıtır, koyu bir sis bulutu etrafını sarar bazı etkenler sen göremeden canını yakar.Küçük bir dehşet kilisesi geçer aklından ilerlerken,acaba sonum ne olacak?
Umrunda değil canım acısa da, göremesem de ilerliyorum bilinmemezlik yorar ve ben buna katlanamam...

İçimden neden bu sözlerin geçtiğini anlayamadan yüreğime gelen son cesaret ile kalktım ve ilerlemeye başladım. Büyük bir hırsla atıyordum adımlarımı, neydi ruhuma gelen bu cesaret yoksa bilinmemezliklerin öfkesimiydi? Yoksa hatırlayamadıklarımın acısımıydı? Bunları düşündükçe daha da hızlandım.

İlerledikçe birden kahkaha sesleri yükseldi ormanda alay edermişçesine her adımımda kahkaha sesi daha da yükseliyordu artık dayanamayıp bağırmaya başladım "Kesin Lanet Sesinizi!!!" Durdu. Evet durmuştu ama fısıltılar başlamıştı. Hızlı soluklarımla beraber ilerlemeye devam ettim bir çıkış bulana kadar ilerleyecektim. Fısıltılar sürekli artıyordu. İliklerime kadar terlemiştim sanki burda hiç hava yoktu.

İlerleyişimin ardından sislerin arkasından tam görünmese de büyük bir ev vardı nasıl olduğunu göremiyordum yavaşça yaklaşmaya başladım. Sessiz fısıltılar hala devam ediyordu.

Eve yaklaştığımda bunun mahalleme yakın olan mahalledeki o garip ev olduğunu farkettim. O ev burda neden vardı ki? Aslında o ev neden bu kadar tanıdıktı?

Perdesi olmayan cama baktığımda bu sefer sadece kırmızı göz yoktu.

Uzun boylu,kırmızı gözlü ve bir gölgeyi andıran karartı beni izliyordu.
"Nesin sen?" fısıltımla ortadan kaybolmuştu "Hey! Nereye gittin?!" Sırtıma esen rüzgar ile etrafıma baktım kimse yoktu tam önüme dönecek iken kulağımda kalın hırıltılı bir ses işittim "Jeon Jungkook..."

Olduğum yerde çivilenmiştim sanki haraket edemiyordum sonrasında bu şeyin uzaklaştığını hissettim, çok uzaktan kendi adımı duymaya devam ediyordum. Bir anda her yer sarsılmaya başladı deprem gibiydi gine kendi ismim kulaklarımda...

face the truth /TAEKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin