Jungwon'un endişeli sesiyle bağırarak odaya dalması bir oldu. Bizle göz göze gelince çığlık atıp arkasını döndü.
"Ben size sıçtık diyorum siz sarılıp sarmalaşıyorsunuz. Cidden zamanı değil kalkın hemen." diye söylenmeye devam etti. Minho saçlarımı karıştırıp ayağa kalktı ve Jungwon'un önüne dönmesini sağladı.
"Ne oldu yine?" üstünğ değiştirmeye başlayan Minho sordu.
"Söylicem ama çok hiddetlenmiyeceksiniz tamam mı?"
"Jungwon uzatma cevap ver. Ne oldu? Kral mı? Kraliçe mi? Chan mı?"
"Kral çok çok kötü bir şey yaptı." çok endişeli görünüyordu. Ben de korkmaya başlamıştım. Minho kaşlarını çattı ve gerilen çene kaslarını gözler önüne serdi.
"Geveleme Jung! Ne oldu dedim?!"
"Kral bir hafta ana binada kalmama ve festivale katılmama izin verdi." dedi ve içeriye sarı saçlı kaslı uzun boylu bir adam girdi. Gülümsemeye başlayınca onun da gamzelerinin olduğunu gördüm. Gerçekten yakışıklıydı.
"Hyung!?" koşarak sarıldı karşıda ki adama Minho. Chan bu adam mıydı? Gerçekten Kralın genlerinden yakışıklılık akıyordu sanırım. Tüm oğulları birbirinden yakışıklıydı. Sanırım favorim Minho idi.
Chan da sıkı sıkı kardeşine sarıldıktan sonra ondan ayrılıp bana baktı. Yatakta saçlarım dağılmış ve büyük ihtimalle yüzüm şişmiş bir şekilde mal gibi yatıyordum. Hemen ayağa kalkıp saçlarımı düzeltip önünde eğildim ve konuşmaya başladım.
"Ben Han Jisung prensim. Üçüncü prensin kişisel muhafızıyım." Chan meraklı gözlerle kardeşine baktı. Minho gülümseyip yanıma geldi ve elimden tutup Chan'ın yanına getirdi.
"Hyunjin' in kardeşi Jisung hyung."
"Kardeşimin önceki hayatında ki sevgilisi sen misin?!"
✴️
Chan ben ve Minho oturup saray çalışanlarının getirdiği kahvaltıyı ederken olanları Chan' a anlatıyorduk. Gerçekten neşeli ve enerjik bir adamdı aralarında ki en büyük olmasına rağmen çocuk gibiydi. Minho herkese gördüğü ateş böceğini ve önceki hayatımızda sevgili olduğumuzu söylemişti. Bunu çok kafama takmadım eni sonu öğreneceklerdi zaten.
"Nefret ediyorum bir yerlere taşınıp durmaktan neden sabit bir yerde durmuyorsun artık Chan?!'' bağırarak odaya elinde iki büyük bavulumsu çantayla kısa boylu kaslı bir adam girdi. Çantaları kenara fırlatıp Chan'a ölümcül bakışlar gönderdi.
Hemen arkasından siyah saçlı, kaslı çocuktan biraz uzun çilli tatlı bir çocuk girdi. Elinde ki peçeteyle kaslı olanın yüzünü silmeye başladı.
"Domates gibi oldun yine Changbin. Kaç kere dedim dinlenerek taşı ya da birimi Seungmin'e ver diye. Hiç dinlemiyorsun."
"Seungmin'e ağır çanta taşıtmayın zaten sonra beli ağrıyor?!" diye çocukça mızmızlandı Chan. Sonra adının Changbin olduğunu öğrendiğim çocuk hah diyerek bağırdı.
"Seungmin efendinin eli sıcak sudan soğuk suya girmesin ama Changbin'in ağzına sıçılsın. Changbin kim ki zaten. Changbin pis Changbin bok." dediği şeylere ister istemez kıkırdayınca ikisi de bana döndü ve eğildiler. Ben de onları başımı eğerek selamladığımda içeriye kahverengi saçlı köpeğe benzeyen tatlı bir çocuk girdi.
"Saray son geldiğimizden beri baya değişmiş, yeni vazoları gördünüz mü? Çiçek işlemeleri çok güzel olmuş." diyerek içeriye girdi. Changbin ve yanında ki çilli çocuğu yanımıza çekerek onlarla oturdu bana bakıp konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FIREFLY
Fantasy''Kesinlikle takside ya da kütüphane de uyuyakaldım ve şuan rüya görüyorum değil mi? Saçmalığa bak kütüphanede ateş böceği gördüm ve bir anda yere düştüm uyandığımda bir sapık ve bir şüpheli adam gördüm. Beni dışarı çıkardılar ve bir anda geçmiş sar...