6, ıssız yerlerde kendin için bir âlem ol

39 7 0
                                    

Bi önceki bölümü atlamayınn

Koca bir yok oluşun ortasında tek başına var olmaya çalıştıktan sonra hiç hissetmediğim kadar kalabalık hissederken, onu beklediğim yerde nefesini duydum. Beklediğimi biliyordu çünkü o da benim için gelmişti buraya. Bugün amacımız su içmek de değildi. İşin açığı özleşmiştik.

Sık tüyleriyle kaplı bedeni yanımda duruken burunlarımızı birbirine sürttük. Bu bizim selamlaşma şekillerimizden biriydi. Sonra uzun olmayan bir yolculuğa çıktık birlikte. Karların yer yer erimeye başladığı ormanda bizden başka kimseler olmasa da artık ikimiz de yalnız değildik.

Yolculuğumuzun sonunda ise büyük bir ağaç kovuğuna getirmişti beni. İkimizin de sığabileceği genişlikteydi ve korunaklı görünüyordu. Önce o girdi ardından kocaman gözleriyle baktı bana ve o an yeni evimizde olduğumuzu anladım.

🦌

Minho

Sabah uyandığımda son birkaç saattir olan şeylerin kaçının rüya olduğunu anlamaya çalışırken yatağımın yanında duran komodindeki telefonumun titremesiyle düşüncelerimi erteledim.

Ekranda "Jisung" yazıyordu. Kilit ekranı açarak gelen mesaja baktım. Yazan tek şey "günaydın Minho." Olmasına rağmen ağzım acıyana kadar güldüğümde anladım her şeyin rüya olmadığını.

O gün yatağımdan Han Jisung'u öpmüş bir adam olarak kalktım ve hiç canım istemese de güzel bir kahvaltı ettim. Hâlâ değiştirmeye fırsatım olmayan çantamı da alıp evden çıktığım sırada zihnimin içinde yalnızca onun sesi yankılanıyordu. Ne dediğini anlamasam da kafamın içinde konuşup duran bir Jisung doğmuştu bugün. İyi ki doğmuştu.

Metroya nasıl bindim, ne ara ineceğim durağa geldi hiçbir fikrim yokken bu sabah olabilecek en güzel olayı yaşarken buldum kendimi. Jisung indiğimiz metro durağının bir köşesinde iki eliyle çantasını tutmuş ürkek bakışlarını etrafta dolaştırıyordu. Onu görür görmez olabilecek en hızlı şekilde bittim yanında. Etraf o kadar kalabalıktı ki yanına gidene kadar görmedi beni. Ta ki "günaydın." diyerek dikkatini çekene kadar. Anında yüzüme yerleştirdiği bakışlarıyla gülümsedi bana. Kimseyi umursamadan öpmek istedim yine onu. Kim bize bakıyor, kim bize ne diyor umrumda bile olmadan doya doya öpmek istedim fakat bu en başta Jisung'un hoşuna gitmezdi o yüzden tuttum kendimi. Yalnız kaldığımız ilk anda yapışmak için ona, şimdilik durdum.

"Neden bekledin, ya seni görmeseydim daha ne kadar beklerdin kim bilir. Arasaydın keşke."

Merkeze doğru yürümeye başlamıştık çoktan. Jisung hâlâ pek bir şey söylemiyordu. Dün gece sahilden ayrılıp evlerimize gidene kadar da konuşmamıştık. Benden çekiniyor muydu acaba?

"Gördün mü?"

Kafamı ona çevirdiğimde parlak gözleriyle bana bakıyordu.

"Dün gece onları sen de gördün değil mi?"

Sorduğu şeyi anladığımda gülmeden edemedim. Çok güzeldi.

"Evet gördüm. Sonunda kendilerine bir ev buldular."

Söylediğim üzerine Jisung da gülüp derin bir iç çektikten sonra "sonunda." demişti.

O sırada binanın girişine gelmiş ve geçen sefer yaptığımız gibi birbirimize veda edip ayrılmıştık. Keşke hep yanımda olsaydı. Onu ofisime götürüp günün her saati görebileceğim bir yerine oturtup sürekli izlemek istiyordum. Zaten birbirimizi en çok iş yerinde görüyorduk ama burada bile istediğim her an yanında olamıyorum. Farklı katlarda ve farklı alanlarda çalışıyor olmamız canımı sıksa da bu akşam için yine onunla dışarıya çıkmak istediğimi söyleyecektim. Bu saatten sonra Jisung ile olabileceğim tüm zamanları hakkıyla değerlendirmeliydim. Ömrünün son düzlüğünde olan bir adamın tekrar bir ömür kazanması bin yılda bir olurdu herhalde. O yüzden Jisung'u tutmuşken sıkı sıkı sarılacaktım. En azından ben öyle olmasını istiyordum.

body and soul, minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin