5, içimdeki en acı suların bile şimdi bir tadı var

58 9 13
                                    

Jisung

Saatlerdir gözümü henüz hayatımda yeni yer edinmiş telefonumdan ayıramıyordum. Telefonun benim için tek bir işlevi vardı o da Minho ile haberleşmek.

Numarasını aldığım gün onu arayarak numaramı kaydetmesini sağlamıştım fakat o zaman zaten yanımdaydı ve aramamı açması gerekmiyordu. Bu kez öyle değildi ama. Şu an evimdeydim ve Minho'yu hazır olduğuma dair bilgilendirmeliydim. Neden bu kadar terlediğimi bilmeksizin telefonu elime alınca belki de ona mesaj atmalıyım diye geçirdim aklımdan ama "beni ara" demişti. Bu öylesine söylediği bir şey de olabilirdi gerçi. Haber verdikten sonra nasıl olduğu gerçekten önemli miydi?

Terli ellerimi pantolonuma sürerek sadece onun adının olduğu rehbere girerek arama tuşuna bastım. Birkaç çalıştan sonra açılan telefonun ucundan gelen derin bir nefesle kafa derimin irkildiğini hissettim. Üstümde böylesine bir etkisi olduğunu bilse yine de beni masumca yemeğe davet eder miydi acaba?

"Selam?"

"Selam Jisung, hazır mısın?"

Sesindeki keyifli ton hoşuma gitmişti. Bir anda gerginliğimin azaldığını hissettim.

"Evet, onun için aramıştım."

Ardından arkadan bir kapı kapanma sesi gelmiş ve hemen sonra da Minho konuşmuştu.

"Tamam o halde, ben çıkıyorum on dakikaya konuştuğumuz yerde olurum."

Ona kısaca onay verip ben de hızlıca çıktım evden.

Daha önce gitmediğim, bilmediğim bir yere gidiyor olmak benim için çok zordu. Yemekleri nasıldı, masaları düzenli ve temiz miydi, arkada çalan şarkılar kulağı tırmalayan türde miydi, çalışanları saygılı mıydı ve bunun gibi onlarca soru kafamın içinde dönüp dururken birbirlerine çarpıp bana daha çok zarar veriyorlardı. Tabi bir de bunların yanında oraya Minho ile birlikte gidiyor olmam daha zordu. Ondan fena halde etkileniyordum. En azından psikiyatristim böyle söylemişti. Onu gördüğümde ya da sesini duyduğumda bedenimin verdiği tepkiler normal olmamaya başlayınca anlatmıştım doktoruma ve o da bunu bana en anlaşılır şekilde açıklamıştı. Diğer insanlara vermediğim tepkileri verdiğim bu adam belli ki benim için özeldi. Bunu ben değil bedenim söylüyordu. Üstelik Minho'ya otizmimle alakalı bir şeyler söylememe rağmen benden uzaklaşmamıştı. Bütün hayatım boyunca benimle olan ve insanların normal karşılamadığı alışkanlıklarımı yüzüme vurmamıştı. Beni iyi hissettirmek için çabaladığı barizdi. Sanırım bedenim öyle tepkiler vermese bile onu sevdiğimi anlamam gerekirdi. Beni nasıl gördüğünü düşünmekten yemek yiyemeyecek hale gelsem bile yanında olmak istiyordum. O sürekli yanında olan iki arkadaşı gibi bile olsam eğer bu bana da sürekli onun yanında olma şansını verecekse, arkadaşı olurdum.

Kaçmakla kalmak arasındaki uçurumu hala aşamamıştım fakat Minho bana baktığında hissettiğim huzur kaçamayacağım kadar çoktu. Bu yüzden onunla yemek yemeyi kabul etmiştim. Sonuçta büyük bir yol katetmiştim ben ve gittiğimiz mekan beni tedirgin etse bile çocukluğumda olduğu gibi bağırıp çağırmayacak ve sakince Minho'ya gitmek istediğimi söyleyecektim. Bu kadarını yapabiliyor olmam gerekti. Onu korkutmadan normal biri olduğumu kanıtlamalıydım. Eğer benim hakkımda ufacık bile önyargısı varsa onu yıkmalıydım. Bu gece böyle olacağına inanmıştım.

🦌

Fazla hızlı yürümememe rağmen kalbim koşmuşum gibi atıyordu. Köşe başında Minho'yu görmemle birlikte kalbim aynı anda vücudumun her yerinde atmaya başlamış bir de üstünde her gün gördüğüm gömlekler yerine düz bir tişört görünce afallayıp kalmıştım. Henüz beni fark etmediği için ilk olarak çok derin bir nefes alıp saçlarımı gelişi güzel düzelterek yürüdüm yanına doğru. Her adımda biraz daha kaçmak isterken Minho nihayet gördü beni. Ve görür görmez de yüzüne daha önce görmediğim kadar güzel bir gülümseme yerleştirdi.

body and soul, minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin