-Bu anlamsızlıklar beni yoruyor Turgay.
-Hangi anlamsızlıklar?
-Kafamın içi çok kalabalık. Bu gürültüye dayanamıyorum.
-Nedir o kalabalık?
-Gidenler, Turgay. Gidenler. Kafamın içindeler. Selimler... Selimler, beynimde debelenip duruyorlar. Bir de Oğuz var. Biraz sen, Efdal ve sayamadığım diğer isimler var. Ben artık sayamıyorum Turgay, bu kalabalığı sayamıyorum. Gözlerim renkleri seçemiyor. Ben artık daha hızlı yaşlanıyorum sanırım.
-Ruhunuz yaşlanıyor Tunay. Peki ya sayamadıklarınız, onların nedeni yok mu?
-Yok!
-Böyle çabuk mu unutacaksınız yani?
-Neyi unutacağım?
Bilmezlikten gelmek... İşte, onun dahil olduğu en büyük çelişkiydi bu.
-Bilmezlikten gelmeyiniz. Selimleri, Efdalinizi... Tıpkı diğerleri gibi onları da mı unutacaksınız Tunay?
-Unutursunuz Tunay, deme sakın bana. Çünkü onları unutmam mümkün değil.
-Üzgünüm ama unutursunuz Tunay, unutursunuz. Bakınız, diğerlerinden isimleriyle bahsedemiyorsunuz. Onlardan için ya 'Selimler' diyorsunuz, ya 'sayamadıklarım' diyorsunuz. Kimler o sayamadıklarınız? Oysa onlar da bir zamanlar 'Selim' değiller miydi? Şimdi sadece unutulmak istenen birer isim oldular. Onlar 'sayamadıklarınız' oldu Tunay, 'sayamadıklarınız' oldu.
-Eskiler, Turgay. Eskiler beni mahvediyor. Onları unutmak istiyorum, bunun için çok çabalıyorum ama o kadar başarısızım ki bunu bile yapamıyorum. Unutamıyorum.
-Niçin unutmakta direniyorsunuz Tunay? Ya bir gün Efdal de 'eski' olursa?
-Böyle şeyler söyleme, Efdal hep benimle yaşayacak. Hem sana göre, benim deyimlerimden biri olan 'sayamadıklarım'dan biri bir gün bana şöyle demişti: "Hani silgiyle bir yazı sildiğinde iz kalır ya, o kadar bile izin yok hayatımda." Çürüdüm Turgay. Hayatında iz bırakamadığım kim varsa, hayatımı çaldı benden. Oysa ben kabuğuma çekilmek istiyorum Turgay. Bunun için çok yalvarıyorum dualarımda.
-Kendinize haksızlık ediyorsunuz Tunay. Keza bize de öyle. Kendi kabuğunuza çekilerek bizi terk etmek de ne demek!
-Haksızlık eden sensin Turgay. Siz kafamın içindeki gerçeklersiniz. Sizin vâr olduğunuza kim inanır?
-Siz inanıyorsunuz ya Tunay. Yoksa "Kafamın içinde ki gerçekler..." demezdiniz. Gerçek olan biziz Tunay. Biz seniz veya her ne demek isterseniz bu duruma... Onlar ise bir başkası. Beni ya da Efdal'i terk edebilecek misiniz? Bizi de es geçiniz Tunay, ya Oğuz? Oğuz sizin aslınız, kendinizden kaçabilecek misiniz?
-Anlamıyorsun, anlamıyorsunuz. Bu yüzden Oğuz farklı. İşte ben de bu kadarım Turgay. Bu gerçekliklerin arasında bile ayrımcılık yapıyorum, kendi gerçeklerimi bile ayırıyorum ben! Tıpkı Efdal'e yaptığım gibi... Sonra da terk ediliyorum. Ya sonrası Turgay, sonrasında ne oluyor biliyor musun?
-Sonrasında bizi terk etmeye çalışıyorsunuz. Fakat kendi deyiminizle 'başarısızlığınız' yüzünden bunu da kaybediyorsunuz...
Bölüm 1
Az sonra tanıdık bir ses gelmişti yanına. "Bu kitabı sevdiniz sanırım." Doğru, sevmişti. Bu satır onu nerelere sürüklemişti. Sadece gözleri değil, aklı da dalmıştı bu kitaba. "Haklısınız, sanırım bunu alacağım." Sesinde ki kırgınlık, bakışlarında ki durgunluk fark edilemeyecek gibi değildi. Sahaf, bu kızda tarif edemeyeceği bir duygu görüyordu fakat susuyordu. Kızın elindeki kitaba uzunca baktı: "Biliyor musunuz hanımefendi, Oğuz Atay kimdir?" Bu soruyu soracağı son kişi bile olamazdı herhalde bu kız. O, Oğuz'u içinde yaşatıyordu. Onun için Oğuz Atay, sadece bir yazar değildi. Başkalarının Oğuz hakkında neler bildiğini merak edip anlatacaklarını duymak istiyordu: "Kimdir?" Sahafçı tebessüm etti. Gözlerine bir parıltı, sesine heyecan katılmıştı çocukmuşçasına: "Türk edebiyatının ilk postmodernist yazarıdır. Üstelik ilk postmodernist eser olan Tutunamayanlar'ı edebiyatımıza kazandırarak büyük başarı sağlamıştır. Kendisi, bilindiği üzere bir 'tutunamayan' olarak yaşamış ve hayatını da bu şekilde yitirmiştir".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTUN AMA YAN
Ficción GeneralYalnızlığın psikolojiyi nasıl etkilediğini ve çaresizliğin insanı nasıl derinden yaraladığını anlatan bir hikaye yazmaya çalışıyorum. Bu hikayede ana karakterimiz Tunay, kafasının içinde yaşayan Turgay'la birlikte günlerini geçirirken, sevgisizlikte...