"hold on to me, i'm a little unsteady"

2.3K 12 16
                                    

Bölüm şarkısı:
X Ambassadors-Unsteady

Bölüm şarkısı:X Ambassadors-Unsteady

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•


Ona kalmasını söylemek istiyordu.

Generali olarak mı?

Arkadaşı olarak mı?

Daha fazlası olarak mı?

Bu durumda, Nikolai'ın umrunda olmazdı. Ama onun olurdu. Neden böyle bir şeyi sorduğunu bile umursardı. Bir kralın generaline gece boyu kalması için yalvarması davranışına ağız bükerkenki sesinin keskinliğini hayal edebiliyordu. Tabii ki, Nikolai ona yalvarma -ya da reddedilme- gibi bir alışkanlığının olmadığını söylerdi. Daha sonrasında Zoya ona diğer herkesin korktuğu bir bakışlarından birini atardı. Bu bakışı alan herkesi ateşe verebilecek, kesici bir bakış. Ve eğer Nikolai aciz bir adam olsaydı, ona karşı saygıyla karışık bir korku beslerdi.

Neyse ki aciz bir adam olmaktan oldukça uzaktı.

Yine de geceleri uyumak onun için gittikçe zorlaşıyordu. İçindeki iblis kendini tutuyordu. Uyarıcıları ve zincirleri bırakalı haftalar olmuştu. Nikolai'ın buna sevinmesi gerekti. Tenine değen soğuk metalden ve her sabah zihninde hissettiği kalıcı uyku halinden nefret ediyordu. Şimdi ise uyumak için fazla korku doluydu. Zihni bilinçsizliğe kaydığında karanlığın onu ele geçireceğinden ve değer verdiği birinin kanlar içindeki cesedinin başında uyanacağından korkuyordu. Rüyalarında -kâbuslarında- bu Genya, David ya da onun yerine geçen genç muhafız Isaak oluyordu. Bazense Zoya. Bu kâbuslar diğerlerine göre daha ayırt edilebilir oluyorlardı.

Zoya onu geçmesine asla izin vermezdi. İblis onu öldürmeden, o iblisi öldürürdü. Ve bu gerçek ona ve çırpınan kalbine ulaşabileceği kadar huzur veriyordu. Ama bu dikkati müstakbel eşi için düzenlediği gerekli yemeklere veya düğününe yöneldiğinde korkmadığı, endişelenmediği ya da kalbindeki düğümü çözmeye çalışmadığı anlamına gelmiyordu.

Generali hâlâ onunlaydı. Her Üçler Erki toplantısında, her krizde, planlanacak her stratejide. Hâlâ en güvendiği müttefiği, akıl hocası, dostuydu. Ama Nikolai hâlâ bir canavarın korkusu onu alt etmeden önce rahatlaması için zincirler yerine otururken yaptıkları küçük konuşmalara ne kadar bel bağladığını fark etmiyordu. Bilincine kavuştuğunda gördüğü ilk şeyin, gözlerinin buz mavisi alevleri ve sözlerinin keskinliği olduğu o sabahların ne kadar şey ifade ettiğini tam olarak anlamıyordu.

Küçük şeylerdi, sessizliği doldurmanın bir yolu olan küçük şeyler.

Çatısının altında Darkling'in mürit toplaması, istemediği bir eş, başına çökmüş ülkelerin tehditleri... Nikolai, su üstünde kalma çabasıyla sarsılarak boğulan bir adam olarak kalakalmıştı.
Hayatında stabilliğin tek örneğinin pek yetenekli generali olduğunu fark etmemişti.

Zoya'nın, odasının kapısından Küçük Saray'a doğru yürümesini izlerken sesinin boğazında yükseldiğini hissedebiliyordu. Bir çeşit çaresizlik ve rahatlama içinde haykırma isteğini hissedebiliyordu.

Ama o Kraldı. O haykırmazdı. O yalvarmazdı. O özlem duymazdı, güçsüz düşmezdi.

Yine de odasının kapısını kapattığında boğazındaki düğüm geçmedi. Sesi, her zamanki gibi zarif bir şekilde uzaklaşan kadına kendini duyurmak istedi.

Nikolai, seslense bile ne söyleyeceğini bilmiyordu.

Zoya, Ravka'yı kurtarmanın bir yolunu bulacağız.

Zoya, düşmanlarımızı yeneceğiz.

Zoya, bunu atlatacağız.

Zoya, lütfen beni tut, çok uzun zamandır yalpalıyorum.

•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•

Gecenin üçünde beni salya sümük ağlatan hayatımın anlamı dregstrash'in tumblr ficlerinin çevirilerini yapacağım ehm

Wattpadde gerçekten zoyalai kurgusu kıtlığı var ve kendim yazamayacak kadar tembelim... Ben de açar açar okurum bu vesileyle KSNKSBSKQBLSBSLNDLS

Link efendim:
https://dregstrash.tumblr.com/

damnable ribbon diaries | zoyalai Where stories live. Discover now