First Dates, First Disasters

263 2 1
                                    

Modern zoyalai au. Reklam Ajansında çalışıyorlar. Zoya müşteri getirmekle Nikolai da fikir üretmekle sorumlu

°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°

Söz konusu felaket ilk randevular olduğunda, Zoya onların kraliçesi olabilirdi. Ona çıkma teklif edenlerin "Güzel görünüyorsun" dedikten sonra başka anlamlı cümleler kuramadıklarını keşfetmişti.

Kötü olanları vardı. "Her zamanki gibi şarabını onun yüzüne fırlat, çünkü kimse bu pisliğe görgü diye bir şey öğretmemiş." Ama iyileri de olmuştu. Üniversitede bir vakıf fonu çocuğuyla yattığı zamanı hatırladı. Çocuk onunla başka bir randevuya çıkması için Zoya'ya yakut küpelerini vermişti.

Tabii ki ikinci sefer olmamıştı. Ama küpeleri saklamıştı. En azından buluşma bir hediye ile sona ermişti.

Ama bu randevu belki de içlerinde en kötüsüydü. Ve şaşırtıcı bir şekilde, bu randevuya çıktığı kişinin suçu değildi.

Dışarıdan Nikolai Lantsov, Zoya'nın tanışmaya bile gerek duymadan gün ışığında seve seve öpeceği türden bir adama benziyordu. Ancak onunla üç yıl çalıştıktan ve müşterilerinin neye ihtiyacı olduğunu anlamaya çalışarak ofislerinde çok fazla zaman geçirdikten sonra aralıksız flörtleşmelerine ve milyon dolarlık gülümsemesine rağmen onunla yatmaması gerektiğini fark etmişti. Herhangi bir durumda bunu düşünmemeli bile.

Nikolai'ın tek gecelik bir ilişkiden daha fazlasını hak ettiğini gönülsüzce kabul etti. Ve bir yanı, arkadaşlıklarının kolay işleyişini -doğal hâle gelmiş alaylar, kusursuz ekip çalışması...- mahvetme düşüncesinden nefret ediyordu. Hayır, bunu mahvetmeyecekti.

Yine de buradaydı. Onunla bir randevuda. Çünkü hayatında ilk kez, evren Zoya'ya reklamın altın çocuğuna bir şans vermesi için bağırıyordu. Kapısı tam zamanında çaldı ve topuklularını ayağına henüz geçirmişken kapıyı açtı.

Ela gözler maviyle buluştu. Nikolai'ın yüzündeki hafif sırıtışla havayı bir kıvılcım doldurur gibi oldu.

"Görünüşe göre bu gece ikimiz de başları döndüreceğiz." Dedi gözlerinin Zoya'nın kalçasına oturup belini özenle saran, sadece tadına bakmaya izin verecek kadar göğüs dekolteli lacivert elbisesinin üzerinde gezmesine izin vererek.

"Güzel göründüğümü söyleme yöntemin bu mu?"

“Aynı zamanda benim nasıl göründüğümü söyleme yöntemim de.  İkimiz de karşılığında iltifat etmeyeceğini biliyoruz."

Zoya dudaklarının kırıldığını hissetti. Haklıydı. İltifat etmeyecekti.

Ama özenle taranmış saçları, siyah takımının vücudunu tam anlamıyla sarışı ve sıktığı parfümün baş döndürücü kokusuyla yarattığı bu çarpıcı figürü o bile inkar edemezdi.

"Çıkalım mı?" Nikolai girmesi için ona kolunu uzattı. Ama onun tek yaptığı gözlerini devirmek ve kapıyı arkasından kilitlemekti.

---

Konu randevulara gelince, Nikolai ile olan randevusu tam bir felaketti.

Arabadan iner inmez topuğu kırılmıştı. Açık gökyüzü yerini yağmur bulutlarına bırakmış, geçen bir araba ardında Nikolai'ın takımını ıslatan bir su birikintisi bırakmıştı. Rezervasyon yaptırdıkları restoran bir hata yapmış ve masalarını başkasına vermişti. Ve masa bulabilmek için üç saat beklemelerine imkan yoktu. Başka nerede yemek yiyebileceklerini bulmaya çalışarak şehir merkezinde dolaşırken, asılmalar ve ıslıklara karşı sabrı tehlikeli bir şekilde tükenmeye yakındı.

Zoya yorgun, aç ve birinin yüzünü tırmalamaya hazırdı. Nikolai'ın surat ifadesini fark etmemiş olsaydı, eve gitmek istediğini söylerdi.

Nikolai durumdan ancak kendisi kadar mutluydu. Zoya, bunun kendisini daha iyi hissettirdiğini düşündü. Sonuçta, sefaletine eşlik eden biri olması güzeldi.

Sırılsıklam ve bitkin bir halde yıkık bir lokantanın çardağına çöktüklerinde, sipariş ettikleri kahveleri bıraktıkları gururlarını geri kazanmaya çalışırcasına bir süre sessiz kalarak içtiler.

"Pekala, Nazyalensky," Nikolai devam etmeden önce acı kahvesinden uzun bir yudum alarak sessizliği bozdu. "Bahse girerim hayatındaki tüm rabdevular arasında bunun en özeli olduğunu söyleyebiliriz."

"Ya da lanetli" diye homurdandı Zoya.

"Bu randevu lanetli olsaydı, beni önündeki çekici yaratığa dönüştürmek için bir kurbağayı öpmen gerekirdi."

"Kurbağaları öpmem ben."

Nikolai bir kaşını kaldırdı. Zoya, onhn gözlerini aydınlatan haylaz parıltıyla göğsünde bir çarpıntı hissetti, "Ah, bence bir kurbağa olarak bile karşı konulmaz olurdum."

“Şimdi karşı konulmaz olduğunu sana düşündüren ne?”

Tekrar ona bakarken "Açık değil mi?" Dedi.

Zoya, o zaman gülümsemesine izin verdi. Onu iğnelemeye hazırlandığından ya da şimdiye kadar çıktığı en kötü randevunun onun hatası değilmiş gibi görünmesini istediğinden değil. Bu tanıdık geldiği için gülümsemesine izin verdi. Rahatlatıcıydı. Karşısındaki sadece Nikolai'dı.

---

Konu randevulara gelince, Zoya en son ne zaman birinin onu güneş çıkana kadar kolları arasında tutmasına izin verdiğini hatırlamıyordu. Bir erkek bir süre sarılmak sterse, çekip gidene kadar birkaç saat beklerdi.

Ama bu sefer Nikolai'nin kolu doğal bir şekilde karnının üzerine atılmıştı ve nefesinin yumuşak sesleri onu rahatlatan türden bir ortam gürültüsüydü. Belki bu, başka bir randevuya devreden ilk randevu olabilir diye düşündü. Zoya ona biraz daha sokuldu ve güneş doğarken penceresinden dışarı baktı.

°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°

İkinci kez okumadim bile hata olabilir. 937383728 yil sonra wattpadi tekrar indirdim baktim taslakta 2-3 bolum kalmis dedim salalim bari bosa gitmesin

Sirasiyla gittigim icin sikilmistim simdi sevdiklerimi secip onlari cevircem ya boyle bunaliyom

Her yaz can sikintisiyla basliyoz hadi bakalim

damnable ribbon diaries | zoyalai Where stories live. Discover now