Things Unspoken

372 3 0
                                    

°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°

Fırtına arasında nadir görülen sessizlik anlarındandı. Eskiden zorunlu bir rutin olan aktiviteleri alışkanlığa dönüşmüştü ve Zoya bunda huzur buluyordu.

Fjerdalılar, sahte bir Kral hakkındaki asılsız iddialar savuruyorlardı. Ancak bu, köylülerin Nikolai'ın kabul salonuna gelmeyi bırakacakları ve topraklarındaki vergiler hakkında onları darlamayacakları veya Soyluların tatlı sözler ve üstü kapalı isteklerle Kral'dan yararlanmaya çalışmayacakları anlamına gelmiyordu. Ülkeleri yıkımın eşiğindeyken bile hayat devam ediyor gibi gözüküyordu.

Güneş kütüphanenin büyük penceresinden içeri mutlu bir şekilde süzülüyordu ve tüy kalemlerin kulak tırmalayıcı sesleri, kağıt karıştırma hışırtıları ve ara sıra duyulan esneme sesleri meşe kapıların ardında olan diğer tüm acil sorunları unutturan ortam gürültüsüne dönüşmüştü. “Lord Vladimir'in iki kızı ve bir oğlu mu vardı, yoksa iki oğlu ve bir kızı mı?” diye sordu Nikolai masasından.

"Fark eder mi?" Zoya tam karşısındaki koltuktan, sözcükleri uzatarak cevapladı. Kuzey sınırındaki kuvvetlerinin mevcut tedarikini ve hazır olmaları için daha ne kadar asker ve silaha ihtiyaç olduğunu okuyordu. "Lord Vladimir'in on çocuğu olsa da onun yalnızca mülklerini ve itibarını kumarda kaybetmeyi umursadığı gerçeğini değiştirmeyecek."

"On çocuk mu?" Nikolai kıkırdadı. Zoya kafasını kaldırıp ona bakmadı ama dudaklarında hâlâ küçük bir gülümsemenin dans ediyor olduğundan emindi. "Muhtemelen Lord Vladimir'i fazla yükseklerde görüyorsun."

"Onu bu konuda herhangi bir erkeği veya herhangi birini gördüğüm yerde görüyorum."

"Ya Vladimir'in zekâsını oluşturan tuğlanın on çocuk babası olabilecek kadar çekici olduğuna inanıyorsun ya da bu cümlede benim bilmediğimi bildiğin daha büyük imalar var." Bu sefer Zoya, burnundan bir homurdama gibi çıkan gülüşe karşı koyamadı. Kağıdı bıraktı ve kralına ölçen bir şekilde baktı. "Hangi cevabı tercih ederdin?"

Saf sırıtışı, Zoya'nın hazırlıklı olmadığı bir şeydi. Nikolai söz konusu olduğunda bunun iyi bir şey olduğunu düşünmek istiyordu. Önemli kişilerin eşlerine nasıl gülümsediğini biliyordu. Özellikle Prenses Ehri'nin zorluk çıkarttığı zamanlarda görülen zorlama sırıtışını biliyordu. Daha cümlesini bitirmeden konuştuğu kişiyi onunla aynı fikirde olmaya iten sırıtışını biliyordu.

Ama dişlerinin parlak beyazı ve dudaklarının rengi, çoğu dağınkine rakip olan bir güzellikle yüzüne yayıldığında Zoya, midesinde bir şeylerin hareket ettiğini hissetti ve gözlerini kaçırma dürtüsüyle savaşmak zorunda kaldı.

"Senden her zaman gerçeği istedim, General. Ne fazlasını ne de eksiğini."

Kral gerçeği istiyor, Juris alaycı bir şekilde kıkırdadı, merak ediyorum, onu memnun edebilecek misin?

"Gerçeği kaldırabileceğinizden emin değilim, kralım." Omuz silkti. Oturduğu yerde yönünü değiştirdi, şimdi yüz yüze oturuyorlardı. Ortamın havası aniden değişti. Rahatlık eridi, tanıdık veya dengeli olmayan bir şeye evrildi.

Nikolai'ın gülümsemesi sabit kalırken neşeli, altın bakışında bir şey değişti. Yerine okunamayan şeyler yerleşti.

"Meydan okumalara karşı koyamadığımı biliyorsun, Nazyalensky."

Zoya'nın vücudu şimdi görmezden gelinemeyecek kadar sıcaktı ve bundan nefret ediyordu. Asil ve profesyonel amaçlarına rağmen, Nikolai Ehri'yi etrafta gezdirdiğinde kalbinin yerinde durması için verdiği mücadeleden de nefret ettiği gibi.

Nikolai ona böyle derin baktığında, onu ellerinden tutup birbirlerine karşı duydukları hayranlık, saygı ve anlayışın yanında sadıkça bekleyen aralarındaki bu fiziksel çekime teslim olmak istedi.

"Erkekler her zaman meydan okumayı sever, hedefi değil." Zoya arkasına yaslanıp hissettiğinden daha rahat görünmeye çalıştı.

Nikolai düşünmeden konuşuyor gibiydi, bu Zoya'yı söylediği sözlerden daha hazırlıksız yakaladı. "Seni yalnızca bir hedef olarak gören herhangi biri, Zoya, seni hak etmeyen biridir."

"O zaman ben neyim?" Zoya neredeyse fısıldayarak söyledi bunu. Cevaptan korkarak, ne söyleyeceğini tahmin etmeye çalışarak...

Muhteşem ağzı hafifçe yukarı kıvrıldı ama cevap vermesi daha uzun sürdü. İçeri vuran ışık üstünde hareket etti ve yüzünün keskin hatlarını aydınlattı. Zoya, yerinde başka biri olsaydı anında bayılacağından emindi.
Bunun yerine Nikolai kelimelerini sarf ederken yüzündeki düz ifadeyi tuttu.

"Sen hedef ya da meydan okuma değilsin. Sen Zoya Nazyalensky'sin. Zaten ilgine layık insanlar bundan fazlasını istememeli.”

°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°

Bu bolumle ilgili diyecek bir seyim yok arkadaslae okul basladi kolarpem artik sadece cuma gunleri zoyalai paylasiyo her sey cok kotu imdos cok sikiliyorum

damnable ribbon diaries | zoyalai Where stories live. Discover now