IV

24 3 0
                                    


Bay Deniz: Bir gün yeniden çıkacak mısınız karşıma, müthiş bir incelik göstererek? (22:01)

Siz: Umut, ne acayip şey, öyle değil mi Bay Deniz? (22:04)

Bay Deniz: Ah, Küçük Bey... Yağmur damlalarından diliyorum sizi bu gece. Umut diyorsunuz, ben umudu arzuluyorum Tanrı'dan. Teninizi ay ışığının altında hayal edebiliyorum şu vakit. Boynunuza sürdüğünüz kokunun büyüsünü işitebiliyorum. Avuçlarınızın arasında tutmaya çalıştığınız hayat mücadelenizi görüyorum bu gece. Küçük Bey, o gece bana söylediğiniz o güzel cümleyi anımsıyor musunuz ki?

Siz: O geceye dair anımsayabildiğim tek şey, sizin yüzünüz, hantal barmen ve duyduğum küfürler.

Bay Deniz: Lütfen o gecenin başlangıcını unutuverin. Size, dudaklarınızdan dökülen en şairane cümleyi anımsatacağım.

Siz: O gece bir sürü şey söylemiş olsam gerek?

Bay Deniz: Ah, evet. Öyle yaptınız. Ve ben de her birini aklıma kazıdım. Dudaklarınızdan dökülen her cümle benim için bir sanat yapıtıydı. Sanıyorum ki bütün çocuksu hisleriniz öyle zarif ve dinlemeye değerdi ki, size kulak kabartmaktan kendimi alamadım bir türlü. Gerçi, konuştuklarınıza kulak kabartmamak elde değil, kelimeleri kullanmayı iyi biliyorsunuz, Küçük Bey.

Siz: Teşekkür ederim, bayım. Söyleyecekleriniz bu kadarsa, okumaya dönmek istiyorum.

Bay Deniz: "En çok geceleri seviyorum, yıldızlar süslüyor ya göğü, işte böyle, bir başka oluyor her şey. Bana her şeyi unutturuyor yıldızlar. Sanki bütün iyiliği ışıklarına katıp Dünya'ya yansıtıyorlar. Sevgili ölülerin her biri, bir yıldıza dönüşürmüş diye okumuştum bir masalda, göz kırparak yaşayanlara birtakım şeyler anlatıyorlar sanki..." Bana yeniden doğabilme ihtimalini gösterdiniz. Bir yıldız olmanın, bir yıldız gibi hissetmenin ne muhteşem bir lütuf olduğunu öncülüğünü üstlendiniz. Siz, bir yıldızsınız, Küçük Bey. Daima parlıyorsunuz düşüncelerimde.

Siz: Hiçbir gece o geceki kadar hoş değildi, Bay Deniz.

Bay Deniz: Saat on ikiyi geçti ve siz de Kül Kedisine mi dönüşüverdiniz, Küçük Bey?

Siz: Yalnızca gitmem gerekti. Merak etmeyin, arabam balkabağına dönüşüvermedi.

Bay Deniz: Dönüşürken gördüğüme yemin edebilirim. Keşke ayakkabınızı bıraksaydınız bana. Yemin ederim, sabahına bütün vatanı arardım ayakkabının sahibini bulabilmek için.

Siz: Babam eve geç döndüğümde kızar hep. Yalnızca o gece kötü sözler işitmek istemedim. Size telefon numaramı bırakmak, bir ayakkabı bırakmaktan daha az uğraştırcı olmuştur eminim.

Bay Deniz: Hiçbir konuda başınızı belaya sokmak istemem.

Siz: Başımı belaya sokuyorsunuz ama, bayım?

Bay Deniz: Nasıl yaptığımı bilmiyorum fakat belki de iyi bir bela olur bu...

Siz: Masalları sevmiyorum, Bay Deniz. Gerçek hayatta pembe diye bir şey yoktur, her yalan su katılmamış koyuluktadır. Soğumaz. Her daim karanlıklar içerisindedir onlar. Yatsı gelince mum sönmez. O mum hiç yakılmaz zira.

Bay Deniz: Yeniden çıkacak mısınız karşıma, bir bar taburesine oturup iğrenerek bir fıçı birası yudumlarken?

Siz: Bir daha asla fıçı birası içmeyeceğim. Ancak karşınıza çıkmak isterim bir gün.

Bay Deniz: Ne zaman, Küçük Bey?

Siz: Ne zaman istersiniz, Bay Deniz? Ne zaman yüksekten korkmak istersiniz yeniden?

Bay Deniz: Yükseğe bile alıştırıyorsunuz beni. Korkmak... Size karşı yalnızca müthiş bir nezaket duygusu besleyebiliyorum.

Siz: Yalan söylüyorsunuz.

Bay Deniz: Hangi konuda?

Siz: Bana âşık oluyorsunuz.

Bay Deniz: Aşk. Ucuz bir kelime. Bir kelime tüccarı olan siz için bile epey ucuz bir kelime.

Siz: Ben kelimelerimi satmam.

Bay Deniz: Söylediklerinizin arkasında durduğunuza ne şüphe. Yalın bir neşe var içinizde. Büyüyeduran.

Siz: Ben âşık olmam.

Bay Deniz: Bu beni korkutmalı mı?

Siz: Korkak birine benzemiyorsunuz, bayım.

Bay Deniz: Salt seninle ilgilidir korkularım, Küçük Bey. Size karşı beslemek istediğim tek duygu nezaket duygusu olmasını isterken üstelik.

Siz: Beni tanımıyorsunuz bile.

Bay Deniz: Henüz. Fakat tanımak bunun en basit tarafı gibi. Siz kimsiniz, Küçük Bey?

Siz: Ben de bilmiyorum, bayım. Her gün bu soruyu soruyorum. Ben... Yoruldum.

Bay Deniz: Neden?

Siz: Hiç durmadılar.

Bay Deniz: Canınızı mı yaktılar?

Siz: Defalarca.

Bay Deniz: Acıdı, değil mi?

Siz: Pek fazla.

Bay Deniz: Neden izin verdiniz acıtmalarına?

Siz: Siz, neden canınızı yakıyorsunuz şimdi? Buna izin veriyorsunuz üstelik.

Bay Deniz: Nasıl ama?

Siz: Ayaklarınız yerden kesiliyor, neden "dur," demiyorsunuz?

Bay Deniz: Bazen korkmaya da ihtiyaç duyabiliyor bu ruh.

Siz: Korkmak...

Bay Deniz: Korkmak ya, Küçük Bey. Korkmak...

Siz: Bile bile kendinizi yangın mahallinin en ortasına atıyorsunuz. Yanarsınız, bayım.

Bay Deniz: Canımı acıtmak mı istiyorsunuz?

Siz: Canınızı siz acıtacaksınız.

Bay Deniz: Niçin?

Siz: Benim acılarım size bulaştığında buna tahammül edebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Adeta arkamdan bir tavus kuşu tüyü süzülüyor.

Bay Deniz: Siz uğursuz değilsiniz.

Siz: Öyleyim. Özür dilerim. Okumaya dönmeliyim.

Bay Deniz: İyi geceleriniz olsun.

Siz: Tatlı düşler, beyefendi.

İçimden, uyumaya devam ediniz, diye geçirdim.

derinliklerden | bxb.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin